Paylaş
İŞADAMI arkadaşım aşağıda aktaracağım olayı anlattı bana. Fransa'daki bir kayak merkezinde geçiyor olay.
(Burada hemen bir dipnot açmak gerekiyor. Yazının hemen başında bunu yapınca estetik açıdan pek de hoş olmuyor biliyorum ama bu ne yazık ki şu an gerekiyor.
Fransız mallarına boykot çağrıları doğrusu beni çok güldürüyor. Bu tür çağrıları yapanlar Türk insanının düşünce biçimini katiyen anlamamış durumdalar. Sömestr tatili yaklaşırken tur operatörleri Fransa turları da düzenlemişlerdi doğal olarak.
Sonra Ermeni yasa tasarısı meselesi patlak verdi. Turlarla oralara gidip bir süre rahat nefes almak isteyen çok sayıdaki orta gelirli insan, Türk'ün Türk'e propagandasına yine kanıp, tepki koyup Fransa gezilerini iptal ettiler.
Birçok işadamı ise son ana kadar bekledi. Türkler gelecek ve para harcayacak diye otel fiyatlarını yüksek tutan birçok Fransız işletmeci baktı ki iş vahim, fiyatlarını kırmak zorunda kaldı.
Ve işadamları da bu fırsattan yararlanıp Fransa'ya giderek bir güzel tatil yaptılar. Hem de ucuza getirdiler her şeyi.
Bizim coğrafyada para her şeyden üstündür kardeşim, bunu anlamak gerekiyor. İşte bu nedenden dolayı da Carrefour gibi işletmelere karşı boykot filan yaptırmak da mümkün değildir. Doğrusunu isterseniz boykot çağrısı yapılsa Carrefour'a karşı buna ben de uymam. Has Türk işadamlarının açmış olduğu süpermarket zincirlerinde bir malı 100 liraya alıyorsanız Carrefour'da bu bazen 30-40 liraya kadar düşüyor.
Ne yani sırf Fransız işletmesini boykot edeceğim diye Türk işadamının bana geçirdiği kazığı mı kabul etmem gerekecek. Yok abi yemezler, kimse de yemiyor zaten!)
* * *
Dipnot çok uzun oldu ama olsun, bu konuda söylemek istediklerimi de içimden atmış oldum böylece.
Neyse, gelelim Fransız kayak merkezinde geçen olaya.
Orada bizim televoleci iktisatçılardan bir tanesi de tatil yapmaktaymış.
Bir akşam işadamları, televoleci bir araya gelip sohbete başlamışlar.
Aslında kimsenin orada Türkiye'yi hatırlamak istediği filan da yok. TRT yayını alınıyormuş otelde, kazayla bir kişi açarsa o kanalı hemen bizimkiler ‘‘Aman haber duymayalım’’ diye kapattırıyorlarmış kanalı.
Hatırlamak istemiyorlar geride bıraktıklarını ama onca işadamı, televoleci bir araya gelince tabii doğal olarak konuşma Türk ekonomisine odaklanmış.
Televoleci başlamış anlatmaya. Analizler yapmış kendince ve göstergelerin ekonomide iyileşme olacağına işaret ettiğini söylemiş.
Bu arada masadaki işadamlarından bir tanesi sonunda dayanamayıp, patlamış ve ‘‘Yahu şuracıkta bir güzel şarap ısmarladım. Zaten Türkiye'de fabrikamı kapatmak zorunda kalmışım, gelmişim olan biteni unutmak için buralara. Sen ne diyorsun yahu kardeşim, zaten canımız sıkkın bırak Allah aşkına’’ deyivermiş ve odadaki herkesin de hislerine tercüman olmuş gayet tabii ki.
* * *
Doğal olarak bu olay benim çok hoşuma gitti.
Bu memlekette hemen her düzlemde olduğu gibi iktisat teorisi düzleminde de bir savaş var. Aslında bu savaş değil bir ideolojik saldırı.
Televoleci iktisatçılar hem gazetelerdeki köşelerinde, hem de geyik muhabbeti yaptıkları televizyondaki programlarında tek doğru iktisadi yaklaşımın kendilerinde olduğunu söylüyorlar durmadan.
Yalan bu. Bunun yalan olduğunu bilen çok sayıda bilgili ekonomist var ancak onlar seslerini duyurmakta zorlanıyorlar var olan ideolojik ortam ve söylem nedeniyle.
Bu ideolojik saldırı etkili de oluyor. İsmet Berkan gibi aklına ve bilgisine saygı duyduğum türde insanlar bile bu ideolojik saldırıdan etkilenmiş anladığım kadarıyla.
Bakın 5 Şubat'ta Radikal'deki yazısında ne diyor İsmet Berkan:
‘‘...pek çok insan, özellikle de iş dünyası ve yerli-yabancı yatırımcılar, Türkiye'nin 2001 sonunu göremez hale geldi. Oysa geçen yıl bu vakitler neredeyse üç yılı birden görüyor olmanın şaşkın mutluluğu içindeydi Türkiye. Bir yılda her şey ancak bu kadar tersine dönebilirdi.’’
Ama öyle değildi ki bir yıl önce de sevgili İsmet Berkan. Her şeyin büyük krize doğru gitmekte olduğunu görenler vardı ve zaten ‘Öteki Türkiye’ tartışmaları da 2000 yılının mayıs ayında başladı. Yani 10 ay önce söylemiştik olacak bitecekleri.
Geçen zamana yazık oldu, çok kıymetli vakit kaybedildi. Ama olsun, şimdi ideolojik hegemonya kırılmaya başlıyor ya, bu bile bir umut ışığının doğmasına yol açabilir belki.
Paylaş