Serdar Turgut: Ezan nasıl okunmalı?






Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Şimdi yazının başlığına bakarak yine anlamadığım bir işe burnumu soktuğumu filan zannetmeyin.

Gerçi köşe yazarlığının tanımı budur; anlamadığı işlere durmadan karışan, bunlar hakkında fikir bildiren insana köşe yazarı denilir.

Ancak ezanın nasıl okunması konusunda derin tartışma beni aşar; çünkü dini konularda fazla bilgim yok.

Fakat bu memlekette ezanın bazılarınca son derece kötü okunduğu da bir gerçek.

İyi okunduğunda ezan, inananı da inanmayanı da duygulandıracak, güzel hisler verecek bir şey olabilir.

Ama bazılarında ne ses var, ne tonlama duygusu; buna rağmen çıkıp okumakta ısrarlılar ezanı.

Dine karşı bir saygısızlık olarak görüyorum bunu ben. Ezan böyle okununca bırakınız inanmayanları, tüm yaşamını dini kurallara göre yaşayan insanları bile yaşamından bezdiren bir estetik yoksunluğu oluveriyor.

***

Ezanın nasıl okunacağı konusunda tartışmalar da neredeyse cumhuriyet tarihi kadar eski.

Bunun her durumda güzel, insanın içini hoş eden bir şekilde okunulması konusunda çok yöntem tartışmaları yapılmış.

Çok farklı görüşler var bu konuda.

En radikal fikir, yanlış hatırlamıyorsam Yalçın Küçük'e aitti.

(Önemli ara notu: Afla hapisten çıkan Yalçın Küçük şu anda nerede bilemiyorum. Umarım yurtdışındadır; çünkü yazı yazmadan duramaz o ve her yazdığı yazı da başına iş açar. Tabii bu onun ayıbı değil Türkiye'nin ayıbı, ama veri durum böyle şu anda, yapılacak bir şey yok. O ise bu veri duruma katiyen aldırmadığı için hemen her yazdığı yazıdan içeriye düşmüş durumda. Savcılara, hákimlere, gardiyanlara ve bu maceraları izleyen bizlere onun içeriye atılmasında yaşanan sıklıktan gına geldi, bir tek Yalçın Küçük bıkmadı bu işten. İçeriye atılacağım diye korkup da fikirlerini değiştireceği yok, içerde kalınca uysallaşacağına daha da bilenmiş olarak çıkıyor dışarı. Rivayet olunur ki derin devlette bir ara ‘‘Ne yaparsa yapsın onu artık içeriye almasak daha iyi olacak galiba’’ diye de düşünülmüş. Sonra emsal olur diye vazgeçmişler bu fikirlerinden.)

Yalçın Küçük namaz vakti geldiğinin ezan yoluyla değil telefonla hatırlatılmasını önermişti!

Yani namaza kalkmak istediğinizi bir telefon numarası çevirerek bildirecek ve kaydınızı yaptıracaktınız.

Sonra saat geldiğinde evinizde telefon çalacak ve isterseniz bir ezan sesi ya da sadece ‘‘Namaz vakti geldi, haydi camiye’’ denilecekti size.

Böylece ezanın kötü okunması gibi bir sorun da ortada kalmayacaktı; çünkü ezan okunması tamamen ortadan kalkacaktı!

Gördüğünüz gibi bir Yalçın Küçük klasiği olan bu öneri haddindan fazla radikaldi. Hatta radikal fikirlerden keyif alan ben bile bunu ilk duyduğumda uygulanma şansının çok fazla olmadığını düşünmüştüm bir ara.

***

Bu radikal girişimin dışında tabii çok daha ılımlı olan öneriler de sık sık ortaya atıldı sorunu çözmek için.

Bu yazının yazılmasına yol açan en son öneri ise Diyanet İşleri'nden geldi.

Bir proje başlatmışlar. Ezanın tek merkezden okunması projesi bu.

Çok iyi bir müezzin bulacaklar ve o ezanı bir radyo stüdyosundan okuyacak.

Sonra FM bandından ezan naklen yayınlanacak. Böylece hem homojenlik sağlanacak camilerde, hem de kötü sesleriyle işi bozan insanlardan kurtulunmuş olacak.

Bu çok iyi niyetli girişime daha başında ilk darbeyi bizim gazeteciler vurdu sevgili okurlar.

Gazeteciler zaten her şeye kötümser bakarlar. Onlara göre hayatta hiçbir şeyin iyi, düzgün işlemesi mümkün değildir.

Bu bir ölçüde onların mesleki deformasyonudur, bir ölçüde de Türkiye'de doğup büyümüş olmalarından kaynaklanır.

Burada hemen hiçbir şeyin düzgün işlemediğinin birinci derecede şahidi onlar olduğundan acayip kötümserdirler hepsi.

Bu projeyi de duyar duymaz Diyanet İşleri Başkanı'na ilk yönelttikleri, akıllarına gelen ilk soru, ‘‘Peki ama FM bandından yayın yapılırken ya kanal karışıklığı olursa; örneğin tam ezan naklen verilirken başka bir kanaldan Tarkan'ın Kuzu Kuzu'su yayına karışırsa ne olur ki’’ oldu.

Ve bu soru nedeniyle de proje anında kösteklendi bence; çünkü Diyanet İşleri Başkanı bu soruya gülerek cevap vermeye çalıştı, ama böyle bir olasılığı düşününce bile dehşete kapıldığı gözlerinden okunuyordu.

Şimdi bu meselede ne yapacaklar bilemem, ama bence ezanı çok güzel okuyan birisine kaset doldurtup bunu bütün camilere dağıtsalar hem daha masrafsız hem de risksiz olmaz mı ki, yani bu da bir seçenek olabilir değil mi ama?

Yazarın Tüm Yazıları