Serdar Turgut: Eyvah geliyor!

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

YER: Hazine Müsteşarlığı Saat: 09.12 Mizansen: Mesai daha yeni başlamış durumda. Müsteşar bey akşam rüyasında Cottarelli'yi görmüş, bunu hayra yormaya çalışıyor. Müsteşar yardımcısı üçüncü çayını içerken pencereye doğru yürüyor ve yağmurlu bir Ankara sabahında sokağa bakıyor.

Müsteşar yardımcısı: Hayır olamaz! İnanmıyorum bu olanlara...

Müsteşar: Yine mi geliyor, pes doğrusu!

Müsteşar yardımcısı: Vallahi de billahi de geliyor. Üç gün üst üste oldu artık, dinleyecek halim kalmadı vallahi anlatacaklarını. Zaten hep aynı şeyi anlatıp duruyor. Bir de ağzında yuvarlıyor her şeyi, anlamak için iki misli gayret gerekiyor. Canımdan bezdim, canımdan.

Müsteşar: İstifa edeceğim ben, karar verdim artık. Bu işkenceyi biraz daha çekmektense yakarım kariyerimi giderim buradan. (Telefonu kaldırır) Kızım bana bir antetli káğıt getir, lütfen çabuk.

Müsteşar yardımcısı: Dün vallahi şeyi düşündüm. Acaba Hazine müsteşarlığı olarak toptan intihar etsek, hani bir zamanlar zehir içerek toptan intihar eden tarikat gibi yapsak acaba sorunu çözebilir miyiz? Bunu düşündüm. Acaba ibret olur bu yaptığımız da, biraz utanıp bari başka devlet birimlerini rahatsız etmemeye karar verir mi dedim kendi kendime. Ama vazgeçtim; çünkü biliyorum ki biz intihar etsek bile hemen ertesi gün yeni atanan müsteşara ziyarete gelir ve üstelik ‘devlet kişilerle bağlı değildir, sürekliliği vardır’ diye demeç bile varır. Sadece bu nedenden dolayı intiharı alternatif olmaktan sildim.

Müsteşar: Yaklaşıyor mu?

(Bu esnada fonda JAWS filminin müziği duyulmaya başlanır. İzlenen kişi müsteşarlığın kapısına yaklaştıkça da müziğin temposu artar.)

* * *

Müsteşar yardımcısı: Aman Tanrım, dış kapıdan içeriye giriyor. Kendimize yok dedirtelim müsteşarım, ne olursunuz, tüm arkadaşlarım adına yalvarıyorum size.

Müsteşar: Ne isterseniz yapalım da onun hiçbir engel dinleyeceği yok. Söyle bana bakayım, şöyle boynunu hafif göğe doğru kaldırmış mıydı yürürken?

Müsteşar yardıcısı: Evet, tavuskuşu gibi yürüyordu.

Müsteşar: İşte tamam. Şimdi yandık ki ne yandık. Bu demektir ki onun bugün de devletin nasıl işlemesi gerektiği konusunda fikirleri var ve bunları bize yine anlatacak.

Müsteşar yardımcısı: Her birimde, her bakanlıkta aynı kriz yaşanıyor müsteşarım. Emekli olduktan sonra vakti iyice bollaştı, sabah bizle başlıyor tura, mesai bitimine kadar her yeri dolaşıyor. Herkese talimatlar veriyor, onlardan bir talep gelmemesine rağmen yanlışlarını eleştiriyor. Kimse artık onu dinlemiyor, ama ertesi gün yine aynı şeyi yapıyor. Devletin birimlerinde sinirler laçka durumda...

Müsteşar: Sekretere söyle, yok desinler, Başbakanlığa gitti desinler.

* * *

Sekreter: Aaaa hoş geldiniz Sayın Demirel, sizi görmeyeli tam 20 saat kadar olmuştu, özlettiniz kendinizi.

Emekli vatandaş Süleyman Demirel: Sayın Demirel değil kızım, Sayın Cumhurbaşkanım. Benim titrim kalıcıdır, bunu unutma. Şimdi gel bakalım öp babanın elini.

(Kız sabah sabah hiç istemediği halde yaşlı bir insanın elini öper. Üstelik harçlık da alamaz.)

Emekli vatandaş Süleyman Demirel: Nerede bizim bürokratlarımız?

Sekreter: Efendim, hepsi birden Başbakanlığa gittiler, acil toplantı varmış.

Emekli vatandaş Süleyman Demirel: Allah Allah, acaba neden kimse beni haberdar etmedi bu toplantıdan.

Sekreter: (Ne diyeceğini bilemez. Bu konuda gerçek nedenin onun suratına ifade edilmesinin emekli vatandaşı çok üzeceği derin devletin psikologları tarafından bir süre önce gizli bir genelgeyle tüm birimlerdeki kritik personele iletilmiştir çünkü. Sekreter bu nedenle yaşlı adamı çekilmesi zorunlu olan bir yaşam problemi olarak görmektedir artık.)

Cumhurbaşkanı: Ehhhhh önemi değil, ikinci durağım Başbakan olacaktı zaten, bari burada vakit kaybetmeden doğruca oraya gideyim.

Sekreter iyi bir vatansever olarak bari diğer birimlerdeki arkadaşlarını zulümden kurtarmak için son bir gayret daha gösterir: Aman boş geçin canım, nasıl olsa o toplantılardan önemli bir sonuç hiçbir zaman çıkmaz, siz en iyisi evinize gidip biraz dinlenin.

Emekli vatandaş Süleyman Demirel: Dinlenmek mi? DİNLENMEK HA! Hayır olamaz. Çünkü benim fikirlerim var ve bunları söylemem lazım. Dinlenemem, çünkü vatan hizmeti beni bekliyor ve fikirlerimden insanları mahrum etmeye hakkım yok.

Haydi ben gidiyorum

(Şapkasını giyer, kapıdan bir türkü mırıldanarak çıkar, o çıkar çıkmaz da sekreter panik içinde telefona sarılır, Başbakanlığı arar ve ‘‘Arkadaşlar, kötü haber. Kod adı Emekli yine yolda, size doğru geliyor. Herkes kendisini sakınsın. Üstelik bugün fikirleri de varmış, biraz önce burada söyledi, yani bugün işler çok daha vahim’’ der. Ankara'da bir gün daha rutin şekilde devam eder gider.

Yazarın Tüm Yazıları