ÜZÜCÜ ve ürkütücü gerçeği görelim, kendimize yalan söylemeyi bırakalım.
Türkiye'de demokrasinin bir sistem olarak işleyebilmesi bugünkü veri koşullarda mümkün değildir.
Demokrasinin bir sistem olarak işleyebilmesi için birbiriyle rekabet eden rasyonel, projeye dayalı, geleceğe yönelik fikirlerin...
Ve bu fikirler arasındaki farkı algılayacak, tercihler yapacak, tercihinin rasyonel temelini düşünme kapasitesine sahip bir seçmen kitlesi çoğunluğu olmalıdır.
Türkiye'de bu ikisi de yoktur ve son ANAP kongresinden sonra anladığım kadarıyla düşünme kapasitesi olmayan seçmen çoğunluğu ile düşünme üretmekten korkan partiler arasındaki çıkar birliği ülkeyi daha da batırmak için direnmeye niyetlidir.
Demokrasi son derece derin bir altyapıyı gerektiren, belirli bir birikime dayanması gereken, fikir üretme kanalları açık olması gereken bir sistemdir. O nedenle sadece elitler kurabilir bu sistemi zaten.
‘‘Taşra’’ bir mekán, bir coğrafi tanımlama değildir. O bir zihniyettir ve bu zihniyet bugün en başta İstanbul'da hákimdir.
Cehalet girdabında debelenen, kendi cehaletinden adeta keyif alan, bilgiye düşman olan, kindarlık kapasitesi yüksek olan, moderniteden korkan, korkularını basit saldırganlıklarla kamufle etmeye çalışan zihniyettir taşralılık.
Ve bu zihniyet bugün Türkiye'de yükselişe geçmiştir. Bu yükseliş hangi dönemde durmuştur diye sorarsanız bu da makul bir soru olur aslında, ama asıl görülmesi gereken şey bu zihniyetin bugün Türkiye'de ezici bir çoğunluğa erişmiş durumda olmasıdır.
Var olan siyasi partilerin çıkarı bu çoğunluğun sayısının katiyen azalmamasında yatar.
Çünkü cehalet azalırsa, bunun yerine rasyonel sorgulama gelirse bu partiler anında kapanmak zorunda kalırlar. Bu gerçeği bildiklerinden ve sistem de bu partilerden oluştuğundan bugün Türkiye bir fakirlik-cehalet- düşünme yeteneksizliği kısırdöngüsü içindedir ve çıkarı bu kısırdöngünün sürmesinde olanların sayısı da bir hayli fazladır.
* * *
Bir de nüfusun azınlığını oluşturan ama azınlık olmalarına rağmen Türkiye'nin Batılı bir ülke olarak var olma niyeti varsa eğer bu ülkenin belkemiğini oluşturacak olan insanlar var.
Bilgili, birikimli, mesleğini kimlik yapmış, gelecek için çalışma, yaratma potansiyeline sahip olan, Batı tipi bir demokrasiyi özleyen, Türkiye'ye bunu yakıştıran, liberal fikirlere sahip insanlar bunlar.
Ben bunlara ‘‘esir Türkler’’ diyorum ama etnik bir çağrışım yaptırma niyetim de yok aslında çünkü Kürtler arasında da azınlıkta kalsalar da böyle insanlar var.
Bunlar esir çünkü taşralı ezici çoğunluk ve onların partilerinin el ele yarattığı fakirlik-cehalet-düşünme yeteneksizliği kısırdöngüsünün dişlileri arasında kalmış durumdalar.
Geleceğe yönelik tüm umutlarını, tüm hayallerini, beklentilerini bu korkunç kısırdöngünün korkunç dişlileri sürekli yiyip bitirmekte.
En büyük darbeyi bunlar yiyor son zamanlarda, en fazla acıyı onlar çekiyor. Çünkü darbe yiye yiye artık acıyı zor hisseden cehalet girdabına itilmiş insanların aksine onlar geleceğin tüketildiğini, vatanın geleceğinin yok edildiğini görüp, kendi bireysel acıları dışında acılar çekmeye imkán verecek birikime de sahipler.
* * *
Türkiye sadece ‘‘esir Türklerin’’ gücüne dayanarak geleceğini kurtarabilir.
Tek çıkış yolumuz, ülkemizi kısa sürede modern yapabilmemizin tek yolu budur. ‘‘Halka gidelim’’ söylemi bir yalandan ibarettir ve ülkenin geleceğini tekrar kısırdöngülere mahkum edecek bir söylemdir.
Dahası bu söylemi tutturanların halka yönelik gerçek hisleri bugün Türkiye'nin bile bile, göz göre göre, yiyip, bitirilerek getirildiği noktadan açıkça görülebileceği için bu söylem ayrıca bir büyük sahtekárlıktır.
Ezici çoğunluğun düşünme kanallarını tekrar açacak, ileriye yönelik umut verecek, projeler üretecek, modern bir Türkiye hayalini insanlara gerçekçi olarak sunabilecek, bugünkü fakirlik-cehalet-düşünme yeteneksizliği kısırdöngüsünü kırmaya niyetli, bundan korkmayan bir müdahale gerekmektedir bu sisteme.
Bu yapılmadığı takdirde sağcısıyla solcusuyla, dincisiyle dinsiziyle, gericisiyle ilericisiyle hepimizin ortak geleceği tehlikeye düşecek.
Türkiye'nin bir geçiş dönemine ihtiyacı var. Türkiye'nin idari sistemini, seçim sistemini yeniden kuracak bir geçiş dönemini yürütecek, ekonomiye gereken müdahaleleri yapabilecek, Türkiye'ye bir gelecek stratejisi çizebilecek ve daha da önemlisi tam demokrasinin altyapısını kuracak birikime sahip, bilgili insanların konsensüse dayalı yönetimine acilen ihtiyacı var.
Eski sistem çöktü, yerine yenisini kurabilmenin tek rasyonel yolu budur.