Paylaş
BİLMEM farkında mısınız ama Prag'daki protestolar, protestocuların gündeme getirdikleri sorunlar, bu kez ‘‘dünya kamuoyunda’’ son derece etkili oldu.
Yabancı basını izleme şansına sahip olanlar, en radikal ‘‘serbest piyasacı’’ yazarların bile, protestocular tarafından gündeme getirilen sorunlara ilgi gösterilmesi gerektiğini söylemeye başladığını fark ettiler.
Çokuluslu şirketlerin yöneticileri fakirlik, gelir dağılımı eşitsizliği sorunlarını dile getirmeye başladılar.
Bu tür konulara ‘‘mesleki deformasyon’’ gereği duyarsızlıklarıyla ünlü bankacılar bile ‘‘meseleleri tartışmak’’ gereğine işaret ettiler.
‘‘Nike’’ gibi büyük şirketler, fakirlik konusunda aktif çalışmalara girdiler, protestocu grupların temsilcileriyle ortak çalışmalar başlattılar.
Bunlar aslında orta-uzun dönemde dünya platformunda hayli önemli ve bugüne kadar olacağı söylenseydi her insanın ‘‘haydi canım, olmaz öyle şey’’ diye kestirip atacağı türde ilginç işbirliklerinin olacağını gösteren güzel gelişmelerdi.
* * *
Prag toplantısı gösterdi ki, globalleşme sürecinde ortaya çıkan sorunlardan herkes şikáyetçi.
Herkes bazı şeylerin yanlış gitmekte olduğunu görüyor, yeni bakış açılarının gerektiğine inanıyor. Konular ve sorunlar üzerinde kafa patlatıyor.
Bir tek Türkler hariç.
Resmi heyetiyle ve tabii her konuda olduğu gibi orada da ‘‘gayri resmi’’ heyetleriyle Türkler globalleşme sonucunda her şeyin iyi gittiğine, yeni bir bakış açısının katiyen gerekmediğine inanan tek grup olarak ortaya çıktı son toplantıda.
Televoleci yazarların iki-üç haftadır yazdıklarını mutlaka okumuşsunuzdur.
Dünya Bankası Başkanı ve IMF yetkilileri bile protestocuların taleplerini dinliyor, bunlardan bir şeyler öğrenmeye çalışıyor, ortak bir yol bulmak için kafa patlatıyor.
Sadece bizimkiler protestocularla alay ediyor.
Sadece bizimkiler, protestocuların söylediği her şeyin yanlış olduğuna kesinlikle inanmış durumda.
Sadece bizimkiler at gözlüklerini takmışlar, gözlerini sermayenin temsilcilerine çevirmişler. Komut bekliyorlar.
Ancak bizimkilerin gözleri öylesine dönmüş durumda ki, sermaye temsilcilerinin bile bu kez şikáyetçi olduğunu görmüyorlar, göremiyorlar.
* * *
Gülelim mi, ağlayalım mı bu duruma?
En gelişmiş ülkelerde bile ekonomistler, devlet adamları, teorisyenler, fakirlik, sosyal sorunlar üzerinde duruyorlar. Kendi teorilerini, politikalarını sorguluyorlar.
Bizimkiler, dünyada Avrupalı olma iddiasında olup da azgelişmiş ülkeler kategorisinde bile en hızlı fakirleşen, gelir dağılımı en hızlı bozulan, sosyal adaletsizlikleri en hızlı artan, toplumsal yapısı en radikal biçimde bozulan, artık üçüncü dünyaya ait olmaya başlayan bir ülkeden değil de sanki Zürih'teki bir bankanın genel merkezinden gelmiş havasındalar.
Onların inançları tam ve sarsılmaz.
Kimse, ne IMF yetkilileri, ne Dünya Bankası, ne para dilendikleri yabancı bankacıların konuşmaları, ortada bir sorun olduğuna onları ikna edemiyor.
Taviz vermeye hiç niyetleri yok. Tüm dünyada tek kalsalar bile aynı lafı söyleyecekler, aynı inatla gerçeğe kulaklarını kapayacaklar, bu belli oldu artık.
Ve her cahilin yaptığını da yapıyorlar tabii bu arada. Kendi düşüncelerinin doğruluğundan öylesine eminler ki, herkesin ciddiye aldığı alternatif fikirlerle bir tek Türkler, serbest piyasanın Türk televolecileri dalga geçiyor. Anlamadığı şeye gülen her eğitimsiz insanın yaptığını yapıyorlar.
* * *
Gülmeyelim bunlara. Ağlamayalım da. Sadece acıyalım.
Yazıya başlarken biraz alay edeyim diyordum bu televolecilerle ve resmi-gayri resmi Türk heyetinin dünyada neredeyse tek kalan yıkılmaz IMF politikası yandaşlığıyla.
Alay etmek kolay. Ama sonuçta bu adamların tavrının faturası hepimize çıkıyor. Geleceğimiz daha da kararıyor.
Onların umurunda değil bunun böyle olması. Tezgáhlar kurulmuş, al gülüm ver gülüm dünyası. O banka, bu ekonomist, bu yetkili hep birlikteler. Birbirlerini tanıyorlar, aynı kıyafetleri giyiyorlar, aynı kokteyllere katılıyorlar.
Birbirlerini hoşnut edecek şekilde konuşuyorlar, yazıyorlar, programlar yapıyorlar.
Bir yalan dünyası kurmuşlar kendilerine, tezgáh bunun içinde işliyor.
Bu nedenle tek bir farklı görüşe dahi tahammülleri yok. Tartışma istemiyorlar, alternatif lafını bile duymak istemiyorlar.
Alay etme kolaylığına başvurma yerine onları uyarayım dedim de yazdım bu yazıyı. Kendi dünyalarına öyle bir dalmışlar ki, olan bitenin farkında değiller ve bunun faturası da Türkiye'ye çıkıyor, çıkacak.
Akıllarını başlarına toplamalarında yarar var, bu kesin.
Paylaş