Paylaş
Üzülmeyin, bu takıntım da bugün sona erecek.
Film eleştirileri bugün nihayet bitiyor.
LETHAL WEAPON: Çizgi film karakteri Bugs Buny bile bu Mel Gibson ile Danny Glover ikilisinin başına gelen kazaların yarısına uğrasaydı bugüne kadar çoktan ölmüş olurdu. Dördüncüsü yapılan herhangi bir filmin gittikçe daha güzel hale gelmesi felsefi açıdan imkânsızdır. Eğer öyleyse dördüncü Lethal Weapon, bundan öncekilerden daha kötüdür. Bu düz mantık gereği böyledir. Yani banal işlerle uğraşacak olsa diyalektik mantık bile konuyu incelediğinde bence aynı sonuca kaçınılmaz olarak varacaktır. Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Joe Pesci benim acayip asabıma dokunmaya başladı. Özellikle Pesci'nin sesi bir insanı kısa sürede hayattan bezdirecek kadar çirkin. Üstelik adam durmadan da bağırıyor.
***
OUT OF SIGHT: Bu filme gitmek için tek neden var: Jennifer Lopez. Bu özellikle Ortadoğu ülkelerinin seyircileri için önemli bir teknik ayrıntı. Çünkü Jennifer Lopez'in poposunun güzelliği neredeyse efsanevi bir konu haline gelmiş durumda. İnternet'te sadece onun arka bölümüne ayrılmış özel bir site bile var. Film hakkında yapmış olduğum inanılmaz yorucu araştırma ve incelemelerden sonra Jennifer Lopez'i kutluyor ve kendisine hayatta başarılar diliyorum.
***
THE MASK OF ZORRO: İşte iki günlük yazı dizimizin en önemli eleştirisine geldik. Bu film önemli; çünkü başka hiçbir filmle ilgili yazımda Antonio Banderas -ki kendisi son 100 yılın en seksi erkekleri listesine girmeyi başarmış, ancak ne yazık ki 11'inci sıradan listeye giren Ertuğrul Özkök'ten düşük sırada yer almıştır- diye bir cümle kurmam imkânsız. Filmde Banderas yakışıklı olmanın ötesinde bir de kılıç kullanıyor, kırbaç sallıyor. Ben filmi sonuna kadar ne yazık ki izleyemedim; çünkü Banderas'ın göründüğü her sahnede ‘‘Acaba Ertuğrul Özkök bu sahneyi oynasaydı, nasıl yorumlardı’’ diye düşünmeye başlamıştım. Sonuçta kendi yaratmış olduğum bu abukluğa tahammül edemeyip sinemadan kaçtım.
***
THE NEGOTIATOR: Bu filmin direktörü meslek değiştirip basketbol antrenörü olsaydı, bir gün kendisine Chicago Bulls takımı emanet edilseydi, bu adamcağız ben eminim ki Michael Jordan, Denis Rodman ve Pippen'e rağmen bu takımı da hızla kümeye düşürürdü. Samuel Jackson ile Kevin Spacey'in rol aldığı bir filmin bu kadar kötü olabilmesi için direktörün ya olağanüstü gayret göstermiş olması ya da zekâ yaşının hayli, ama hayli düşük olması gerekiyor. Bu arada Kevin Spacey'in de amatör bir seri katil olduğuna gittikçe daha fazla inanmaya başladım.
***
MICHAEL: Bu filmi 40 yaşını aşmış olan bütün erkekler görmeli. John Travolta'nın öylesine muazzam bir göbeği var ki görünce şaşırmadan edemiyor insan. Bu kadar şişko bir insanın dans ederken seksi olabilmesi de bilimkurgusal bir olay. Yine de, bu çok harika bir şey; çünkü ben ve benim gibi milyonlarca orta yaşlı erkeğin birkaç dans figürü öğrenmemiz durumunda bir ihtimal de olsa hayatımızda ilk kez seksi bir görüntü ortaya koyabilmemiz olasılığı doğdu. Bu film, kadınların, göbekli erkekleri seksi buldukları yolundaki efsaneyi doğrulamak için çekilmiş bence.
***
MARQUSE: Fransız filmi olduğu için bunu görmeyi tabii ki reddettim. Ancak bu filmin ilanlarına takılmıştım. Gazetelere verilen ilanda ‘‘BİR KADININ FARKI AKLI, YETENEĞİ, ŞANSI VE VÜCUDUDUR’’ deniliyordu. Bunu ilk okuyunca çok önemli bir düşünceyle karşı karşıya kalmış gibi hissetseniz de kendinizi, yaklaşık 30 saniye kadar sonra YOK YA diye müstehzi olmaya başlıyorsunuz. Üçüncü aşamada da bu kadar anlamsız bir reklam sloganını bulsa bulsa ancak Fransızlar bulabilirdi, iyi ki filmi görmeyi reddetmişim diyerek müthiş bir iç huzura kavuşuyorsunuz.
***
G.I.JANE: Sadist seksüel fantezileri olan erkekler için harikulade bir film. Filmde Demi Moore'un saçları sıfır numara kesiliyor, yerde sürünüyor, suratına basılıyor ve daha başka çeşitli yöntemlerle aşağılanıyor. Ancak ben bu filmi pek beğenmedim. Biliyorsunuz ki ben bir mazoşistim ve bence bu film, Demi Moore er yerine bir çavuş karakterini canlandırsaydı son derece ilgi çekici olabilirdi. Saçları sıfır numara kesik olan, güneş gözlüklü, üniformalı ve deri çizmeli bir Demi Moore'un, önünde sürünen bir adamın suratına basmasının katiyen ilgi çekici olmadığını öne sürenler insanlığın yüzkarasıdırlar. Bilmem anlatabiliyor muyum?
***
SAVING PRIVATE RYAN: Bu filmin egosunda iki ayrı problem yatıyor. Bunları çözümlemeden filmi de anlamanız mümkün değil. 1- Steven Spielberg yıllardır içinde dinozor olmayan bir filmin de güzel olabileceğini söyledi durdu. Ancak bu lafı sadece teoride kaldı ve uzunca bir süredir Spielberg, ‘‘Acaba ben başarısız bir kişi miyim ki’’ diye söylenip duruyordu. Bu filmi Spielberg kendisine terapi olsun diye düşündü. 2- Spielberg, kendi dönemindeki birçok genç gibi Vietnam'a gitmemek için elinden geleni yaptı ve başardı. Yıllardır bunun ezikliğini duyuyordu. Bugün Amerika'da askerleri en çok seven insanların, zamanında Vietnam'a gitmekten kaçmış kişiler olması da ayrı bir doktora eseri olacak kadar zengin içerikli bir konudur. Bilmem bunu da anlatabiliyor muyum?
Paylaş