Ciddi tartışmaların süresi en fazla iki gün oluyor Türkiye'de. Bu da had safhada ciddiyetsizliğin en belirgin göstergesi gayet tabii ki.
Ben bu köşede bir süredir işlemeye çalıştığım temaları, belirli konuları daha da açarak sürdürmeye kararlıyım.
Her gün konuları alıp işlemeye çalıştıkça, tepkileri anlayıp, yeni uzantılara gitmeye çalıştıkça ana perspektiften kopma oluyormuş gibi bir izlenim doğabilir.
Dolayısıyla bugün konuyu şöyle bir toparlayıp, özetleyip yeni açılımlara gidebilmek için bir zemin oluşturmanın doğru olacağını düşünüyorum.
Tekrarlar olacak ama bence gerekli bu.
* * *
1- Son altı yıldır istikrarlı bir şekilde, son iki yıldır ise hızla bu toplum ikiye ayrılmaktaydı. Bu ülkede tüm ekonomik büyük kriz öncesinde ülke sanki sadece nüfusun yüzde 10'undan ibaretmiş gibi örgütlenmişti. ‘‘Öteki Türkiye’’de yaşayan kesim sistemin ana çarkları tarafından yok sayılıyordu. Bu aslında intihar etmeyi aklına koymuş bir sistemdi, çünkü nüfusunun neredeyse yüzde 90'ını gözden çıkarmış gibi yaşamaya çalışan bir sistem kendi geleceğini de karartmaya mahkûmdu.
2- Hákim siyasi partiler, bu sistemi ne pahasına olursa olsun sürdürmek gibi mantıken anlaşılması çok güç bir hedef seçmişlerdi kendilerine. Bu tercihlerinin kendilerini de yiyip bitireceğini göremediler. 2001 yılında çıkan krizin geleceğinin işaretleri neredeyse 6 yıl önceden alınmaya başlandı, 2 yıl önce de kesin olarak görüldü. Her türlü veriyi, gizli bilgiyi görme imkánına sahip olan insanlar buna rağmen üretmeyi bırakmış, nüfusunun yüzde 90'ını gözden çıkarmış, başkasının parasını harcayan, üretmeden tüketen bir sistemin iflas edeceğini bile bile, göz göre göre gündelik çıkarlar için sistemi tükettiler ve böylece kendileri de tükendiler.
3- Ekonomik kriz bu nedenle siyasi krizle birlikte ortaya çıktı. Olağanüstü bir dönem içine girdi ülke. Olağanüstü dönemlerden çıkmak için olağanüstü, radikal, cesur adımlar gerekirken düşünce üretme iddiasında olan insanların büyük bölümü, siyasi krizi demokrasi, ekonomik krizi de piyasalar çözer deyip düşünme faaliyetinden yine kaçtılar.
4- Bu kez krizi çok daha tehlikeli yapan bir şey de toplumun en eğitimli, birikimli insanlarını vurmasıydı. Yüz binlerce okumuş, çabalamış, bir yerlere gelmiş insan işsiz kaldı. Büyük bir sosyal çalkantı yaşanıyor. Daha da fazla insan işsiz kalacak. Yılbaşına yaklaşıldığında bu insanlar ellerindeki birikimlerini de yemiş olacaklar ve asıl sosyal kriz o dönemde şiddetlenecek.
5- Türkiye'de bir dönem bitti. Bir tarihin sonuna gelindi. Türkiye gayet tabii ki yoluna devam edecek ancak oyunun kuralları yeniden yazılacak. Bu kuralların mantıki bir temelde toplumsal konsensüsü gözlemleyen bir şekilde yazılabilmesi için bir ara döneme ihtiyaç var. Türkiye'de seçim gündeme gelmeyecek çünkü seçim kararını alacak insanlar ilk seçimde kendilerinin yok olacaklarını biliyorlar. Ne var ki kendileri başta kaldıkça da siyasi istikrar, piyasa istikrarı bir türlü sağlanamıyor. ‘‘Öteki Türkiye’’nin bağrından yükselmesi kaçınılmaz olan AK Parti güzel bir çıkış yaptı ancak o da kriz içindeki bir ülkeyi buradan alıp liberal demokrat bir geleceğe taşıyabilecek nosyona henüz sahip değil. Bunu gerçekten istiyorlar mı o da henüz belli değil. Kendi içlerinde var olan eski-yeni çelişkisini nasıl çözecekleri de belli değil.
6- Türkiye'nin siyasi yapısında yepyeni düzenlemelere, yeni oluşumlara ihtiyaç var. Bu düzenlemenin ülkede siyasi bir istikrarsızlık ve ondan kaynaklanan bir yeni kriz yaratmasına neden olmadan, bir geçiş dönemi yaşamalıyız. Var olan siyasi kadrolara nefes aldıracak, onlara da Türkiye için proje üretmelerine fırsat tanıyacak, zorunlu siyasi reorganizasyon için siyasetçilere zaman tanıyacak bir ara dönem gerekiyor. Bu dönemde AK Parti de kendi programını, vizyonunu sağlamlaştırıp, kendi içindeki çelişkileri çözüp, programını insanlara anlatma fırsatını bulur. Bu geçiş döneminin, isimleri üzerinde konsensüs sağlanmış, hemen herkesin saygıyla yaklaşacağı insanlardan oluşan bir teknokratlar hükümetiyle gerçekleştirilmesinden başka çare yoktur.
7- Teknokratlar hükümeti bir yandan ülkenin seçim sistemini, yönetim biçimini siyasi partilerin de görüşlerini alarak kurarken bir yandan da Türkiye'nin yeniden büyümesi, kalkınması, üretmeye ve tüketmeye başlaması için mutlaka gereken kalkınma stratejisini, programını ve planını hazırlatmalı, liberal demokrasinin altyapısını kurmaya başlamalıdır.
8- Bu gelişmelerin olması için yeni bir kriz dalgasının gelmesi beklenmemelidir. İnisiyatifi siyasetçiler hemen ele almalı ve ülkeyi kısırdöngüden kurtaracak adımların atılabilmesi için bir süreliğine geri plana çekilmelidirler. Bu bence kaçınılmaz olan adımı gelişmeler iyice işin içinden çıkılmaz hale gelince zorunlu olarak yaparlarsa hem toplumsal yara alınır, hem de çözümler daha da sancılı olur.