‘‘ZAMAN zaman ben insanlara küçük bir kızın bebeğiyle konuşmasına benzeyen şekilde konuşuyorum. Küçük kız da bilir ki, bebeği onun dediği tek bir şeyi bile anlamayacaktır. Ama o buna rağmen kendisi için sevimli ve bilinçli bir kendini kandırma ortamı yaratarak iletişim kurmanın keyfini çıkarmaya çalışır.’’
Tırnak içindeki bu sözler Schopenhauer'a ait.
Neden bu alıntıyla başladığıma gelince.
Alıntının birinci cümlesindeki ‘‘konuşma’’ kelimesinin yerine ‘‘yazma’’ kelimesini koyarsanız derdimi anlamış olursunuz büyük ihtimalle.
* * *
Büyük ihtimalle dememin bir nedeni var.
Evet, bugün konu sizlersiniz sevgili okuyucular.
Diyeceklerim herkesi kapsamıyor gayet tabii ki.
Her 10 okuyucudan ikisi bu sözlerin muhatabı değil.
Çok vahim bir olayla karşı karşıyayız. Bunu görmek, söylemek, meselenin üzerine gitmek, açıkça yaşanmakta olan bu olayın ayıp olur diye üstünü örtmekten vazgeçmek gerekiyor.
İnsanların beyinlerine ne oldu bilmiyorum ama şurası bir gerçek ki, genelde müthiş bir aptallaşma süreci yaşandığı kesin.
Bazen kendi kendime diyorum ki, keşke şu yukarıdaki e-mail adresini baştan hiç vermemiş olsaydım.
O zaman okuyucu tepkilerine, okuyucunun tepki veriş, algılama biçimine de muhatap olmaz ve çok daha mutlu olurdum.
Yanlış anlaşılmasın, kızgın tepkilerden, küfürlerden, en basit konuda bile işe öldürmekle başlayan mektuplardan bahsetmiyorum.
Bunlar olacak, bunlar yazı yazmanın bir bedeli, bedel de demeyeyim, cilvesi ve dünyada her ülkede durum böyle.
Başka bir şey benim gündeme getirdiğim olay. İyi şeyler yazanlar da, kötü yazanlar da büyük çoğunlukla okuduklarından tek kelime anlamamış oluyorlar.
Bırakın anlamayı, olayın tamamen dışındalar.
Onların yazdıklarını okurken içi tamamen boşaltılmış bir beynin kendi kendini yeniden şarj etmek için başarısız uğraşını seyreder gibi oluyorum.
* * *
Neden böyle oldu bilmiyorum. Hep böyle miydi acaba da ben mi yeni farkına vardım, açıkça söylemek gerekirse bu da olabilir.
Dediklerime tepki olarak, ‘‘Sen yazmayı beceremiyorsun, asıl sen aptalsın’’ da diyebilirsiniz. Arada bir bazı yazılar tam istediğim gibi olmuyor ve gündelik çaba çöpe gidiyor, bunun da farkındayım ama en azından her yazıda anlaşılma sorununun olduğu söylenemez.
Ama en basit yazıya bile rasyonel bir insanın hayal edemeyeceği uç tepkileri veren insanların sayısının son zamanlarda astronomik bir biçimde artmış olmasının başka bir açıklaması olması gerekir.
* * *
Göz önünde duran ve tekrarlanması bile insana sıkıntı veren nedenler var gayet tabii ki.
Okumayı sevmeyen, hatta okumaya düşman olan bir kültürümüz var. Eğitim sistemi dökülüyor. Ve fakirlik yaygınlaştıkça cehalet de doğal olarak artıyor.
Bilgili, birikimli insanların sistemden yedikleri darbe sonucunda fakirleşmeleri de onların normal olarak verdikleri tepkileri değiştirdi. Rasyonel düşünce, yerini irrasyonel sinirliliğe terk etti.
Ben bütün bu süreçleri okuduğum e-mail'lerde görüyorum.
Ve açıkça söylemek gerekirse, yazma sürecindeki okurla bütünleşiyor olma keyfini de gitgide kaybediyorum.
Schopenhauer'un bahsettiği küçük kız gibi ben de bir hayal dünyası kurdum kendime ve durmadan yazıyorum. Başka çarem de yok açıkçası.
* * *
Tekrar ediyorum. Türkiye'nin geleceği büyük tehlikede. Düşünme olayı ülkede tamamen bitmek üzere.
Okumuş yazmış çoğunluk, düşünme deyince yarın borsada ne olup biteceğini hesaplamayı anlıyor. Hisse senedi idiot savant'larıyla doldu ortalık.
Eğitim sistemi en fazla bir yıl sonra tamamen unutacakları çoğu lüzumsuz bilgileri miniklere yüklemeyi marifet sayıyor. Yüklemeyi yaparken, belki var olan kapasiteleri de öldürüyor.
Çoğu üniversitede kişi okulu bitirdiği an birinci sınıftakinden daha cahil oluyor. Üstelik diplomalı cahil olduğu için sadece kendisine değil topluma da zarar vermeye hazır hale geliyor
Ekonomik kriz geçecek. İnsan malzemesi sorunu ise kalıcı ve daha da büyüyecek. Ve Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğini de bu tehlikeye atacak.