Paylaş
Erkeklerin kadınlarla konuşmayı becerememeleri onların tabiat hiyerarşisinde zeká açısından düşük düzeyde yer almalarından kaynaklanmaktadır.
Erkek erkeğe eğlenmeye çıkan bir grubu mümkün olursa uzaktan izleyin.
Maksimum 15 dakika içinde son derece trajik bir görünüm arz etmeye başlayacaklardır.
Yüksek sesle gülecekler, birbirlerine vurmaya başlayacaklar ve akıllarına konuşabilecek tek konu olarak da seks gelecektir.
Bu konuyu da sadece 20 kelimelik bir çerçevede tartışmakla yetinecekler hatta bu 20 kelimenin hepsini birden yarım saatlik bir süre içinde kullanmayı başaran erkek, entelektüel olarak damgalanıp, diğer arkadaşları tarafından aşağılanacaktır.
***
Kendi aralarında bile konuşmaları sınırlı olan erkekler, iş kadınlarla konuşmaya gelince daha da aptallaşmaktadırlar.
Özellikle ilk tanışma girişiminde bulunma öncesinde erkeğin durumu hayli acıklıdır.
İsterse dünyaca meşhur fizik profesörü olsun o erkek ilk cümleyi kadına söyleme aşamasında maksimum 50 zeká yaşına sahip bir embesil durumuna aceleyle dönüşür.
Bir örnek vereyim.
Dave Barry son derece zeki bir mizah yazarıdır.
Onun anlattığına göre bundan yıllar önce ilk kez bir kızla çıkma girişiminde şunları yaşamış:
Kızın adı Jayne. Dave onu arabasıyla akşam düzenlenen baloya götürmeyi teklif edecek.
‘‘Merhaba Jayne. Ben Dave. Akşam benim arabamla baloya gitmek ister misin’’ diyecek kıza.
Bir yanlışlık olmaması için yüzlerce kez tekrarlayarak ezberler cümleyi.
Nihayet kendisine güveni gelmiştir.
Telefonu çevirir ve ‘‘Alo’’ sesini duyar duymaz da:
‘‘Merhaba araba. Ben balo. Benim Dave'mle akşam Jayne'e gitmek ister misin’’ der.
***
Her mizah yazarı abartı yapar ama bu hikáyenin doğru olmaması için ben bir neden göremiyorum.
Ben de çoğu kez heyecandan kelimelerin yerlerini şaşırdım .
Ancak daha kötüsünü 1993 yılında bir yaz akşamı Washington'da bir barda yaşadım.
Tam köşede zenci bir bayan oturuyor.
Onu tavlama girişiminde bulunmaya karar verdim.
Şunu bilin ki potansiyel seks söz konusu olduğunda erkekler sosyal ve politik bütün sorumluluklarını anında unuturlar.
Hatta görüldüğü gibi ırkçılık da geri plana düşebiliyor bu gibi durumlarda.
Neyse, cesaretimi toplamak için dört duble içtikten sonra kadının yanına yaklaştım ve ‘‘Saçınız çok hoş olmuş’’ dedim
Zenciler saçlarına takıntılıdırlar.
Dolayısıyla saçı hakkında söyleyeceğim herhangi bir olumlu sözün beni onun gözünde aniden Samuel L.Jackson'a dönüştüreceğini düşünmüştüm.
Tek bir kelime cevap gelmediği gibi, başını bile döndürmedi.
İş bu düzeyde başladı ve ondan sonra da yokuş aşağı, ne yokuşu uçurumdan aşağıya düştü gitti.
Ben bir cümle söylüyorum. Bekliyorum. Sözel, vücutsal tek bir yanıt yok.
Çek git başımdan dese rahatlayacağım.
En azından bu klasik bir reddedilme olur, gönlüm huzurlu köşeme dönüp otururum.
Kadın benim bulunduğum yerde boşluk varmış gibi davranıyor.
Beş altı dakika devam etti bu. Yaklaşık 20 cümle söylemiş olmalıyım. Öyle ki artık sonunda kadını övebileceğim organı da kalmadı.
Seyircisi olmayan patetik bir stand-up şova dönüştü tavlama girişimim.
Bir çıkış kapısı da gelmiyor aklıma. Öylesine dönüp geri gitsem barda alay konusu olacağım.
Kadının bir erkek arkadaşı olması ve onun da beni gelip öldürmesi ve bu ıstırabın da bir an önce sona ermesi için dua etmeye başladım.
Allah'tan kadın kalktı, bana yine katiyen bakmadan yanımdan geçti ve tuvalete gitti. Bardan nasıl kaçtığımı hatırlamıyorum.
***
Konuşmayı becerebildiğim anlarda da büyük başarılar elde edebildiğim söylenemez.
Bunu daha önce yazdım. Yıllar önce fakültede karşıdan bir güzel kız göründü.
Ona ‘‘Hi’’ (merhaba) dedim.
Diyaloğumuz aynen şöyleydi:
Ben: Hi
Kız: Why? (neden)
Ben: Why not? (Neden olmasın)
Kız: Bye (Hoşçakal)
Dikkat ederseniz bu diyaloğun İngilizcesi Emily Dickinson'ın şiirleri kadar güzel, bilmem anlatabiliyor muyum?
Paylaş