Paylaş
Bundan sonra ki prensesin kim olacağını şimdiden bilemiyorum. Ama bildiğim kesin bir şey varsa, o da Diana'nın son prenses olmadığıdır.
Çünkü insanlar kendilerine yeni prensesler yaratmak zorundadır ve hiç bir ölüm herhangi bir şeyi ‘‘SON'' yapacak kadar önemli, ne yazık ki değildir.
Edmund Burke bundan 200 yıl önce idam edilmeyi bekleyen Marie Antoinette hakkında çok güzel sözler yazmıştı.
Onu son prenses ilan etmişti, Versailles'in son prensesiydi o, Burke'a göre.
Sonra aradan 200 yıl geçti. Yüzlerce son prenses öldü. Son olarak ‘‘son prensesin'' ölümünden sorumlu tutulan 7 gazeteci de şu anda Concierge'de göz altında tutuluyor. Yani Marie Antoinette'nin idam sehpasına gönderilmeyi beklediği hücrede.
Bu tesadüfle birlikte tarih tekrar kısır döngü haline dönüşmüş bulunuyor. Ve biz kısır döngüden kurtulmak için yeni bir prensesin ortaya çıkmasını bekleyeceğiz.
***
Büyük ihtimalle Diana'dan sonraki yeni prenses arayışımızda büyük hayal kırıklıkları yaşayacağız.
Amerika bu tür hayal kırıklıklarını iyi bilir.
1977 yılında Amerika'da herkes Elizabeth Taylor'u yeni prenses olarak kabul etmeye hazırdı. Sonra onun alkolik olduğu ortaya çıktı, prenses hayali, tacını giyemeden marjinal oldu.
Kendisinden üç gömlek aşağıda bir adamla evlendi ve Liz Taylor son kez İstanbul'da da görüldüğü gibi 20 dakikalık ilgilerin kadını haline geldi.
***
Farkında mısınız ama, Diana'yı konuşurken izlemek hemen hemen imkânsızdı. O, post-modern dönemin son sessiz film yıldızıydı. Konuşarak değil de vücut hareketleriyle, bakışlarıyla iletişim kuruyordu. Dans eğitimi gÖrdüğü için de bunda son derece başarılıydı. Greta Garbo ve Lilian Gish bile onun gibi hareket etmeyi, vücutlarıyla komünikasyon kurmayı beceremiyorlardı.
Bilinçli olsa da olmasa da Diana büyük bir sessiz film karakteri, iyi bir aktristi.
***
Artık eskimiş filmlerden, bir hastaneyi, çocukları ziyaret ederken onu izleyin.
Vücudunun tipik bir hareketi var. Aslında bu tipik hareket daha çok rahatsız olduğu, kendini güvende hissetmediği ortamlarda ortaya çıkıyordu. Örneğin, ne zaman Kraliyet ailesiyle birlikte olsa bu tipik konuşma şeklini alırdı.
Sanki vücudunda yatay bir eğilme kabiliyeti vardı.
Bir kişiyi dinlemek için öne eğildiğinde aynı zamanda arkaya doğru da yaslanırdı.
Bu, İngiliz soylu sınıfının sokakta yürürken kendi sınıfını belli etmek için takındığı yürüyüş biçimine katiyen benzemiyordu.
Diana öne eğilirken kendisini kamuoyuna açmaya çalışıyor ama, aynı zamanda da kendisini arkaya çekerek kendi özel nüvesini koruma altına almaya çalışıyordu.
Yani gazetecilerle kurduğu tuhaf ilişkideki büyük çelişki, kendi vücut hareketlerine de aynen yansımıştı. Gazetecileri hem seviyor hem de nefret ediyordu. Kamera önüne çıkınca da hem deli gibi orada olmak istiyor, hem de durmadan kaçmak istiyordu. Greta Garbo gibi yapıp kendisini 100 metrekarelik odasına kilitleyecek güç veya korku, onda katiyen yoktu.
***
İnsanlar gerçek anlamda ne zaman tüm geçmişleriyle hesaplaşırlar, bilir misiniz?
Ölümden önce...
Bu intihardan önceki saatler de olabilir, ölümün o kaçınılmaz kokusunu hissettiğiniz o dehşet ve/veya teslimiyet anları da...
Meseleye böyle baktığınızda Diana'nın geçen temmuz ayında yaptıklarını hatırlayıp, tüylerinizin ürpermemesi imkânsızdır.
Diana, New York'ta yıllar boyunca giydiği, geçmişe ait olan bütün kıyafetlerini, takılarını açık arttırmayla sattı o sıcak temmuz gününde. Geçmişiyle tamamen hesaplaştığı belliydi ve tuhaf bir şekilde de içi huzur doluydu.
Versace, kendi ölümünden bir ay önce Vanity Fair dergisine verdiği demeçte ‘‘Onu şaşırtıcı bir sakinlik ve huzur içinde buldum'' diyordu.
Versace o gün yaptığı provadan sonra, Diana için diktirmeye başladığı kıyafetleri göremeden öldürüldü.
Diana'da o açıklanamayan huzurunun ne anlama geldiğini anlatamadan ve Versace'nin diktiği özel kıyafetleri giyemeden gitti. Birisi kalkıp bana ‘‘Sonun geldiği içine doğmuştu'' dese ona katılmaktan başka yapabileceğim bir şey yok, inanın bana.
***
Diana sonun yaklaştığını hissediyordu.
Kendisiyle birlikte ölüme giden son sevgilisinin gerçek bir sevgili olmadığını gayet tabii ki biliyordu.
Fayed, kadın avcısıydı. Avcılar için son yoktur, onlar için her aşk yeni av çıkıncaya kadar sürer.
Brooke Shields ve Britt Ekland'dan aynı anda hoşlanabilen bir erkek ‘‘Aşık'' değil sadece bir avcı olabilirdi zaten.
Diana da bunu biliyordu. Adamın yeni bir av çıkınca gideceğinin tabii ki farkındaydı.
Ama buna rağmen son sevgilisini ‘‘kamuya en çok açık aşk olarak'' yaşadı.
Fotoğrafların çekilmesine izin verdi.
Son gecesinde bile sevgilisiyle Paris'te gazeteciler tarafından en kolay bulunabileceği yerde yemek yedi. Ritz Otel Fayed'in babası tarafından satın alınmıştı ve Diana orada yemek yemeyi tercih ederek adamla birlikte görülmek istediği işaretini veriyordu.
Bu aşkının bir noktada karşılıksız kalacağını bilerek yapıyordu bunu. Çekeceği gönül acısı ve hayal kırıklığı için bizleri hazırlamak ister gibiydi.
***
Neden mi?
Tam net cevap tabii ki yok.
Çünkü bu post-modern sabun operası da tam sonuçlanamadan bitti.
Olası gerçek SON'lar hakkında sadece tahminler yapabiliriz.
Bana göre Diana intihara hazırlanıyordu. Yaşamına bu yakışacaktı ne yazık ki...
Versace'nin tesbit etiği huzur, geçmişini tamamen temizlemesi ve son ümitsiz aşkını da bu kadar açık oynaması bu hazırlığının adımlarıydı.
Ancak avcı bu kez son avıyla öldü, senaryoda BİTTİ yazısı ara bir satırda yazıldı.
Prenses öldü ve daha şimdiden yeni prenses(ler) özlenmeye başlandı.
Paylaş