Serdar Turgut: Devrime bile vaktinde gelemezler

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

GENELLİKLE çok güneş alan ve sıcak olan illerimizde ‘‘zaman’’ kavramı, kuzey bölgelerindeki ‘‘zaman’’ kavramından hayli farklıdır.

Diyelim ki Bodrum'dasınız ve musluk borunuz patladı. Tamirci ‘‘En erken ne zaman gelebilirsin’’ sorusuna, ‘‘En kısa zamanda’’ diye cevap verir.

Ve onun bu cevabıyla, anında aranızda uzlaşmaz bir çelişki yaşanması için uygun koşullar doğmuş olur.

Çünkü siz, ‘‘En kısa zamanda’’dan, en fazla bir saati anlarsınız, onun için ise bu önümüzdeki bir ay içinde herhangi bir gün olabilir.

Üstelik 25 gün sonra aniden haber vermeden gelir ve evde sizi bulamazsa da çok kızar, randevunuzu tutmayı bilmiyorsunuz diye.

* * *

Ben bunu normal karşılıyorum; çünkü Bodrum'da biz de yavaşlıyoruz. Örneğin, Rana bana ‘‘Bu akşam ne yiyelim’’ diye sorduğunda, benim cevabım minimum 7 gün gecikmeyle geliyor.

Bu yüzden de misafir çağırma planlarını hep sekiz günlük aralıklarla yapıyoruz ki zavallılar geldiklerinde aç filan kalmasınlar.

Ayrıca güneşin yoğun olduğu saatlerde gölgeye iskemle çekip tamamen hareketsiz de oturuyoruz. O anlarda entelektüel kapasitemin süratle sıfır noktasına ulaştığını ve hatta negatif olduğunu resmen hissediyorum. (Bazı yorumlara göre Öteki Türkiye ile ilgili yazılarımı bu günlerden birinde yazmışım.)

O anda bana soru sorsanız, büyük ihtimalle cümle oluşturmam mümkün olamayacağı için, ağzında büyük lolipop bulunan, konuşmayı henüz daha sökememiş bir çocuğun çıkardığı sinir bozucu sesler çıkarmakla yetineceğim.

* * *

Ben bu durumun sıcak iklimle alakası olduğunu düşünüyordum.

Ancak başıma gelen son olaylar nedeniyle şunu anladım ki, benim ‘‘Öteki Türkiye’’ diye adlandırdığım ülke nüfusunun tümü sıcak iklimde yaşamıyorsa bu teorim tamamen yanlış, bunun da bilinmesi lazım.

Şunu baştan söyleyeyim: Öteki Türkiye insanlarında zaman mefhumu tamamen farklı. Aslında zaman mefhumları katiyen yok, ama şimdi bunu suratlarına vurmak da istemiyorum. Zaten çoğu feleğin darbesini yemiş durumda, bir de ben uğraşmaya başlamayayım onlarla.

* * *

Bu insanlarda zaman kavramının bulunmadığı sonucuna tamamen pratik gözlemlerle vardım. Bir sürü ıvır zıvır inşaat işleriyle uğraşıyoruz bu aralar.

Daha doğrusu, Rana işlerle uğraşıyor, ben ise iş bölümünün ‘‘bekleme’’ kısmını üstlenmiş durumdayım.

Ve şunu bilin ki, eğer beklemek zorunda olduğunuz insanlar ‘‘emeğiyle para kazananlar’’ ise o zaman yandınız demektir!

Şöyle oluyor bunlarla randevulaşma: Mesela, ‘‘Şu anda yola çıktık, geliyoruz’’ diyorlar.

72 saat içinde filan varıyorlar eve.

Daha sonra telefon faturalarını filan kontrol ediyorum, acaba bizi Diyarbakır'dan filan mı aradılar ‘‘Yola çıktık’’ diye, ama hayır İstanbul'dan aramışlar.

Sonra bir ara bankalara lanet okumaya başladım. Hayatta tek okuduğu kitap alfabe kitabı olan adamlara araba kredisi veriyorlar ve bunlar da o parayla gidip araba alıyorlar.

Herifin objektif kriterlere göre aç kalması lazım. Kaç lira kazanıyorsun diyorum, 140 milyon lira diyor.

Üstelik herifin dört çocuğu var ve karısı da tabii ki çalışmıyor. Ama adamın arabası var.

Allah onu başımızdan eksik etmesin, üst düzey yöneticilerin en üst düzeyi Genel Yayın Yönetmenim Ertuğrul Özkök haklı, yollarında bu kadar fazla araba olan ülkede nüfusun büyük bölümüne ‘‘Öteki’’ değil de olsa olsa ‘‘Tuhaf Türkiye’’ demek daha doğru olacak, yemin ediyorum.

Boşuna sinirlenmişim; çünkü ‘‘emeğiyle çalışanlar’’ trafik sıkışıklığından da geç kalmamışlar.

Şimdi geç kalma nedenlerini bana sorarsanız size spesifik bir cevap veremem; çünkü bu tür bir soruya cevap rasyonel mantık çerçevesinde verilir. Oysa zaman kavramı olmayan insanları rasyonel mantık çerçevesinde anlayabilmek ve anlatabilmek mümkün değil.

* * *

9 ile 17.30 arasında bir saatte gelmesi beklenen hiçbir ‘‘emeğiyle çalışanın’’, size bir sürpriz yapıp da saat 9.00'da gelmesi mümkün değildir.

Her zaman, her koşulda 17.30 civarında gelirler ve bu sorunsalın çözümü de katiyen yoktur.

Bütün bunların sonucu olarak bir şey söylemek zorundayım: Hiç kimse korkmasın, ‘‘Öteki Türkiye’’deki insanların öyle toplu eylem filan yapabilmeleri mümkün değil. Kafalarına aniden taş düşüp sapına kadar devrimci olsalar bile zaman kavramları yine olmayacağından, devrim yapılacak günü çoğu kaçırır, en akıllıları da alana saatinde gelemez.

Dolayısıyla bu memlekette devrimci çıkışları her zaman askerlerin yapmasına da şaşırmamak gerekiyor; çünkü onlar en azından zaman konusunda tam koordinasyon yapmayı biliyorlar. Bilmem anlatabiliyor muyum?

Yazarın Tüm Yazıları