Paylaş
Ben yaklaşık 30 yıldır Süleyman Demirel'i anlamaya, onun siyasi tavırlarından olumlu bir şeyler kapmaya, onun konuşmalarını dinleyerek hayat hakkında iyi şeyler öğrenmeye çalışıyorum.
Geçtiğimiz haftaya kadar ne yazık ki bu çabamda başarılı olamadım.
Bunca yıl uğraştım, çabaladım, ter döktüm. Mantık sınırlarımı zorladım. Psikoloji okudum, felsefe çalıştım belki onu anlamama biraz yardımcı olur diye, ama olmadı da olmadı.
Yani 30 yıldır vermiş olduğum çaba geçen hafta yaşananlar olmasaydı az daha tamamen boşa gidecekti.
Geçen hafta TBMM'deki oylama sonucunda Süleyman Demirel neredeyse dünyaya küsüverdi.
Yurtiçi seyahatlerini iptal etti. Kim bilir şimdi kaç tesis beşinci açılış töreninden mahrum kalacak.
Ayrıca yurtdışı gezilerini bile iptal etmesi gündemde. Haydar Aliyev onu mutlaka özleyecektir.
Bu arada memlekette gürültü oranı da hayli azaldı, bilmem farkında mısınız? Yani oylama öncesinde Demirel maşallah her fırsatta biz vatandaşlarına hayat ve siyaset hakkında zengin fikirlerini sunuyordu. Oylama sonrasında susuverdi. Bazı kötü niyetli yorumcular, cumhurbaşkanlığı seçimi sonucu ne olursa olsun sadece şu arada yaşanan sessizliğin bile Türk sosyal hayatına olumlu katkıları olacağını da yazdılar.
***
Sevgili okurlar.
Bilmem siz de fark ettiniz mi ama Hürriyet üst yönetimi uzun zamandan bu yana bana yamuk tavır almış durumda.
Aktif bir düşmanlık söz konusu...
Yani ben de onlardan fazla hoşlanmıyorum ama ben kızgınlığımı saklamasını biliyorum.
Onlar ise ellerine fırsat geçse beni bir kaşık suda boğacaklar.
Bir süre bu olumsuz durumu gözardı edeyim, kendi yaşamıma bakayım dedim ama olmuyor.
***
Dolayısıyla ben de bugünden itibaren Demirel gibi çalışmayı bırakıyorum. Artık yazı yazmayacağım.
Bazı üst düzey yöneticiler eskiden benden özel telefonlarımı da almışlardı ki beni istedikleri zaman direkt olarak rahatsız edebilsinler.
Onlarla konuşmayacağım çünkü beni diğer yöneticilere karşı destekleyeceklerini söylemişlerdi ama beni son anda sattılar.
Üst yönetim içinde olan düşmanlarımla bana karşı ortak tavır aldılar.
Bu nedenle direkt telefonlarımı da bugünden (pazartesi) itibaren değiştirdim.
***
Yazı yazmayacak olmam maaşımı almamı engellemeyecek gayet tabii ki.
Ayrıca bundan böyle her öğle vakti Hürriyet'in yemek salonunda beni görebilirsiniz. Herhalde işimi yapmayı bıraktım diye bedava verilen yemeği yemeyeceğim de düşünülemez, değil mi ama?
Sonra vasıta ihtiyacımın da aynen karşılanmasını istiyorum. Yazı yazmayı bırakmış olabilirim ama bugüne kadar Hürriyet'e yapmış olduğum hizmetler göz önünde tutularak istediğim an emrime taşıt tahsis edilmesini istemek benim doğal hakkım olmalı.
Telefon masraflarımın da ödenmesine devam edilmesini istiyorum.
***
Yazı yazmayı bıraktığım bugünden itibaren heyet kabullerine de son verdim.
Öyle artık tamamen abuk saatlerde, tuhaf insanlarla buluşup, istemediğim konuları konuşmak zorunda değilim.
Bu yeni tavrımdan en çok etkilenecek olan genel yayın yönetmenine de hayatta başarılar diliyorum. Artık bedava pizza yok! Bedava pizzanı yerken Hürriyet'in problemlerini o pizzayı ısmarlayana zorla dinletmek, bu problemlere yönelik sempatik tavır almamı beklemek yok!
Size bir şey söyleyeyim mi, benim zaman zaman kabul etmek zorunda kaldığım bu tek kişilik heyet, Demirel'in kabul edip konuştuğu tüm muhtarların toplamına eşit düzeyde yorucu olabiliyordu.
***
Biliyorsunuz, bu yılı ‘Avrupa’yı teftiş yılı' olarak ilan etmiş durumdaydım.
Benim başbakanım olarak da algılanabilecek İ.‘the plexiglass’B.' ile birlikte Avrupa'nın çeşitli ülkelerini gezerek, Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz ne düzeyde, onlar Türkiye hakkında neler düşünüyorlar, ekonomik ilişkilerimiz ne alemde, petrol boru hattı az sonra gerçekleşecek mi, en iyi biftek hangi ülkede yapılıyor gibi sorulara cevap aradık.
Sadece en son soruya cevap bulma yolunda adımlar atmış olmamız diğer sorunlara değer vermediğimiz anlamına gelmiyor. Sadece başbakanım ile benim öncelik sıralamamız biraz farklı, o kadar işte.
Yeni küskünlük dönemimde dış gezilerime de son verdim. Örneğin bu ay da Barselona'ya gitmeye hazırlanıyordum, bunu da iptal ediyorum.
Ayrıca iç gezilerime de gayet tabii ki son verdim. Artık memleketin sorunlarını birinci elden öğrenmek, köylü vatandaşlarımızı yüz yüze dinleyerek onların meselelerini çözmek, vatandaşın kalbinin nerede attığını anlamak, milletin gerçek efendileriyle yakın temasta bulunmak için yıllardır yapmakta olduğum iç gezilere de son verdim.
Bundan böyle Bodrum'a da gitmek yok!
Paylaş