Serdar Turgut: Dehşet dolu dakikalar

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Dünyadaki en garip fenomenlerden bir tanesi New York'u gezmeye gelen Amerikalı turistlerdir.

Bunlar genellikle şehirde tek başına yürümekten korkarlar.

İngilizce bilmeyen İtalyan, şehre gelir gelmez vurur kendini sokaklara, yürür de yürür.

Taşralı Amerikalılar ise sürü halinde sırasıyla Özgürlük Anıtı, Empire State binasını ziyaret ederler, toplu halde kötü bir yemek yerler ve bir adet de şov seyrettikten sonra çeker giderler.

New York'ta bulunduğum zaman, bu tipleri mümkün olduğunca görmemeye çalışırım.

Aslında bunların bir zararları yoktur, varsa da ancak kendilerine vardır.

Ancak onları kazayla da olsa gördüğüm zaman içimi büyük bir hüzün kaplar.

İnsanlığın bu şekilde trajik bir konuma düşmesine üzülürüm ve günümün bir bölümü de bu nedenle harcanır.

Bu da benim işime gelmez açıkçası çünkü o şehirdeki saatlerim çok kıymetli.

***

Bunlar New York'a ayak bastıkları anda zaten minimal düzeyde olan gündelik yaşamı becerme niteliklerini de neredeyse tamamen yitirirler.

Bir hatıramı anlatayım, daha önce anlattıysam kusuruma bakmayın.

20 küsur yıl kadar önce Empire State binasının en tepesinde kafa çekmenin nasıl bir olay olacağını araştırmak için bu binaya hayatımda ilk ve son kez adım attım.

Asansöre bindim, içerde, hepsinin göğsünde ‘New Jersey’den Geldik' diye memleketlerini ahaliye anons eden düğmeler taşıyan bir grup sessizce bekliyordu.

Sanki bu çok harika bir olaymış gibi bununla neden gurur duyup da, bu mutluluklarını neden illa da bizimle paylaşmak istediklerini anlamamıştım.

Ben asansöre girer girmez, kapıyı kapatma düğmesine bastım ve kapı gayet tabii ki kapanarak, asansör hareket etti.

Bu hareketim New Jersey'li grupta büyük bir dehşet ve mutluluk karışımı bir duygu seli yarattı.

Onlar benim doğma büyüme New Yorklu olduğuma karar verdiler çünkü onlara göre böyle olmasam o düğmeye basmaya katiyen cesaret edemezdim.

Anlayacağınız ben o gün asansöre binmesem bu tipler belki de hálá daha asansörün kendi kendine hareket edip en üst kata çıkıvermesini bekliyor halde olacaklardı.

***

Taşralı Amerikalı turistlerle ilgili olarak hayatımda bu tür çok sayıda acıklı anım var.

Onların New York'ta gidebileceği her yeri az çok bildiğimden bu mekánların bir kilometre bile yanından geçmem.

Son yıllarda Broadway'de yeni bir şova gitmememin bir nedeni de bu zaten.

Diğer bir nedeni de bu şovların adam başı 90 dolara çıkmış olması ama bu çok daha başka, bir o kadar da acıklı bir yazı konusu olacak kadar farklı ve derin bir mesele.

***

SOHO'da Broadway Caddesi'nin hemen üstünde Prince Sokağı'nın köşesinde Dean & Deluca var.

Burası New York nüanslı irice bir bakkal aslında.

Arada bu mekána girip, eğer şehirde sürekli yaşasaydım buradan alacağım çeşitli soslarla ne yemekler yapabileceğimi hayal ederim.

Özel ve keyifli anlardır bu dakikalar benim için.

O gün yine aynı bilinç akışını yaşarken birden marketin kapısı açıldı.

Gözlerime inanamadım, kapıdan Godzilla, kolunda sevgilisiyle girse bu kadar şaşırmazdım.

İnanmayacaksınız ama başta rehberleri olmak üzere taşralı Amerikalı kafilesi içeriye dolmaya başladı.

Turistik gezi için New York'a gelip de rehber öncülüğünde market gezmek bence dünyada olabilecek en trajik şeylerden bir tanesi.

Üstelik bu taşralıların hepsi de o an çok mutlu gözüküyorlardı.

Zeká seviyesi aniden bungee-jumping yapmış olan insanların suratına salak bir gülümseme yapışır ya, aynen öyle gülüyorlardı işte.

Birbirlerine elleriyla, kollarıyla vurarak bir şeyleri işaret ediyorlar, yüksek sesle konuşup, bağırarak gülüyorlardı.

Daha da inanmayacaksınız ama aralarında fotoğraf çekenler bile vardı.

Mutlu olmaya hazır olan ruhum, kötü çekilmiş bir korku filminin sürpriz dehşet sahnelerinden etkilenircesine daralmaya başladı.

25 yıl önce olsa bu turistleri birileri daha markete varamadan mutlaka öldürürdü.

Birden eski günleri çok ama çok özlediğimin farkına vardım.



Yazarın Tüm Yazıları