Serdar Turgut: Çok ilginç tepkiler

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

EKONOMİ tartışmalarında bazı arkadaşlar bana ‘‘Peki ama senin bu dediklerinde yeni olan nedir, niye laflar bu kadar gürültü kopardı ki?’’ diye soruyorlar.

Bazılarının tepkisi daha da sinirli oluyor.

Özellikle benim bu tartışmayı gündeme getirmeme çok kızıyorlar.

Ben laubali insanım ya, olmayacak, lüzumsuz konularda yazılar yazıyorum ya, bu konularda benim kalem oynatmamın yakışmadığı düşüncesindeler.

Çok enteresan bir cümle de kullanıldı birkaç yazıda. ‘‘Öteki Türkiye'nin varlığını son keşfeden Serdar Turgut’’ denildi.

Yani, ‘‘Biz ve diğerleri bu konuda zaten yıllardır yazıp duruyoruz, Serdar Turgut akşam yemeğinden sonra günaydın demeye çalışıyor’’ demekteler bu arkadaşlar.

İyi de, diyelim ki bu arkadaşların dediklerini tartışmasız kabul ettik.

O zaman hem okuyucuların, hem de benim şu konuyu gündeme getirme hakkımız doğal olarak doğuyor.

Eğer siz yıllardır bu konuyu işlediğiniz halde, laubali yazarın konuyu gündeme getirmesiyle alınan tepkileri alamadıysanız, o zaman başka işlerle uğraşmayı bırakın da kendi yazarlık gücünüz üzerine düşünün.

Yıllardır yazıp duruyorsunuz, kimse size tepki vermemiş, kendi kendinize konuşup durmuşsunuz, şimdi açıkça söylemek gerekirse son derece anlaşılabilir bir mesleki kıskançlıkla olayı evirip çevirmeye çalışıyorsunuz.

Yanlışsam söyleyin, bu arkadaşların bana tepkisi böyle olunca okuyucunun da bunu sormaya hakkı doğmuyor mu yani?

Bu arkadaşların yerinde ben olsaydım, okuyucudan bu kadar az tepki alabilmemin üzerinde ciddi olarak düşünürdüm.

* * *

Gülay Göktürk dün yazısını şöyle bitirmiş:

‘‘Öteki Türkiye'nin son káşiflerinden Serdar Turgut, pazartesi günkü yazısında ‘nüfusun yüzde 85'ini oluşturan yoksul kesimin yaşama, geleceğini kurma ve birey olarak mutlu olma hakkı'ndan söz ediyor. Üstelik de bu hakkı savunmanın gazetecinin görevi olduğunu ekliyor. ‘Gazetecinin görevi' konusundaki bu yeni tanımı bir an için bir tarafa bıraksak bile geriye kalan ifade yeteri kadar vahim: ‘Yaşamak, geleceğini kurmak ve birey olarak mutlu olmak' gibi bireyin sorumluluğunda olan şeyleri ‘hak' olarak adlandırıp (bu arada ‘hak' kavramını da yozlaştırarak) bireysel sorumluluk konusu olmaktan çıkarmak ve bütün bunlardan toplumu sorumlu kılmak, kolektivizmin bütün kaba sabalığıyla hortlatılması değilse nedir...’’

Evet, Sayın Göktürk'ün yazısı böyle noktalanmış.

Kendisi konuyu sürdürmeyi arzu ederse ‘‘hak’’, ‘‘bireysel özgürlük’’ gibi kavramlar üzerinde ileride fikir alışverişi yapabiliriz.

Ancak bütün bu kavramlar ‘‘iktisadi’’ bir çerçeveye oturtulmadığı takdirde ne yazık ki hiçbir şey ifade etmez.

* * *

Marksizm'in kaba ‘‘indirgemeci’’ yorumu da değil bu, yanlış anlamayın.

Ancak ayda 130 milyona aile geçindirmeye çalışan insana ‘‘Yaşamak, geleceğini kurmak ve birey olarak mutlu olmak’’ senin sorumluluğundadır, bu sorumlululuğunu iyi kullanamazsan kabahat sendedir, diyemeyiz.

Ayda 400 milyon lira maaş alan profesörden, bundan daha az maaş alan doktordan mutlu olmalarını bekleyemeyiz.

İnsanların ‘‘birey olarak mutlu olma hakkı’’nın gündeme gelebilmesi, belirli bir iktisadi çerçevede ancak mümkündür.

Gelir dağılımının radikal biçimde düzeltilmesi için eylem planı yapılması doğrultusunda tarafımdan yapılan çağrı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına, geleceklerini planlamak, birey olarak mutlu olabilmek ve istediği gibi yaşamak hakkının kullanılması için bir imkán, bir ‘‘çerçeve’’ sağlamaya yöneliktir.

Bu imkánın sağlanmasına yönelik politika oluşturulmasının adı kolektivizm değil, demokratik yönetimdir.

Kolektivizm, insanlara imkán sağlandıktan sonra bu imkánı nasıl kullanacaklarını emretmekle olur ki, bunu zaten kimse ne gündeme getirdi ne de böyle bir şeyi düşündü.

* * *

Sayın Fatih Altaylı, dün köşesinin bu konuya değinen bölümünde yazısını şu şekilde bitirdi: ‘‘Ama Serdar unutmasın ki, bugün paylaşmayı düşünecek bir şeylerimiz var. 20 yıl önce o da yoktu.’’

Tamamen katılıyorum. Ancak sorun da burada başlıyor zaten. Paylaşılacak şeyler var da, kimse ne bunları paylaşmayı düşünüyor, ne de bu konuda siyasi tavır var.

Yazılarımın amacı, bu niyetin oluşmasına katkıda bulunmaktır.

Fatih yazısının bir başka yerinde şöyle diyor: ‘‘Ama bundan 20 yıl önce insanca yaşayan sayısı ya da oranı bugünkünden daha iyi değildi.’’

Evet ve biz bugün konuyu gündeme getirmekten vazgeçersek, bundan 20 yıl sonra, bir başka köşe yazarının bu cümleleri aynen yazmak zorunda kalacağına da eminim.

Yazarın Tüm Yazıları