Paylaş
Ciguli'yi ilk kez Okan Bayülgen'in ‘‘Zaga’’ adlı -bence Batı standartlarını Türkiye'de tutturan tek şov programı- programında izledim.
Gecenin bir vaktinde büyülenmiştim adeta.
Bence muhteşem yeni bir stil deniyordu.
Üstelik tipi, hareketleri ve sesi tam bir uyum halinde alternatif bir estetik yaratıyordu.
Yıllardır Türk popunun hep birbirine benzeyen tıkırtısından paslanmış kulağıma, onun yarattığı sesler pek de güzel gelmişti.
O gece bu adamın Türkiye'de önemli bir hadise olacağını düşünmüştüm.
***
Sonra olanları hepimiz biliyoruz tabii.
Hadise oldu olmasına da benim düşündüğümün tamamen aksi oldu.
Bir gazetede Ciguli'nin şarkılarının, toplumsal zevksizliğimizin en büyük göstergesi olduğu manşetlerle halka açıklandı.
Türkiye'de bu gibi durumları bekleyen bir grup vardır. Hep fırsat kollarlar kendilerinin ne kadar zevkli, toplumun ne kadar zevksiz olduğunu anlatmak için.
Çete gibi örgütlenmişlerdir. Hepsinin ne zaman ne diyeceği, aşağı yukarı bellidir ve ele yeni fırsat geçer geçmez de örgüt hedefi bombalamaya başlar.
Yeni bir saldırı için pusuda beklemekte olan bu güç, manşetten de destek alıp bir anda Ciguli'yi hedef haline getirdi.
Tüm ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de azınlıkta olsalar bile bu tür gruplar, ülke sınırları içinde konuşulan gündemi kısa süre için belirleme gücüne sahiptir.
Onların kampanyası sonucunda bugün, biraz önce Ham Çökelek şarkısıyla göbek atan genç bayanlar bile Ciguli deyince yüz buruşturuyorlar.
Hayatlarında bir çelişki yaşadıklarının farkında değiller, sadece yapılan propagandaya inandırmışlar kendilerini.
***
Halbuki ben, Ciguli'yi Charlie Chaplin'in yaratmış olduğu ‘‘Little Tramp’’ (Şarlo) karakterine çok benzetiyorum.
Klibine dikatli bakın, Şarlo'nun yürüyüşünü bilinçli olarak taklit ettiğini göreceksiniz.
Ayrıca şarkı söylerken hareketleri, aynen David Lynch'in ‘‘Twin Peaks’’ dizisinin ilk filminin son sahnesinde olanları da çağrıştırdı bana.
Bilmem hatırlıyor musunuz, bu dizinin ilk iki saatlik bölümünü?
Kasabada genç kızın ölümünü araştıran dedektif bir odada otururken, hayal mi gerçek mi olduğu tam anlaşılamayan bir sahne yaşanır.
Köşeden bir cüce çıkar ve İngilizce'nin çarpıtılmış biçimi olan yeni bir dil ile şarkı söylemeye başlar.
O muhteşem sahnedeki hareketleri hatırladım Ciguli'yi izlerken.
O filmin bitiş sahneleri de olağanüstü bir alternatif estetik içeriyordu, Ciguli'ninkiler de öyle.
***
Bana da zevksiz diyecekler biliyorum, ama net olarak söyleyeyim, kimsenin fikri umurumda değil.
Bu ülkenin en büyük pop yıldızı, şu anda ülkesini dışarda, dudağını büzüp ‘‘mıck mıck’’ diye çıkardığı öpücük sesiyle temsil ediyor.
İlk önce düşünmüşler öpücük sesini, sonra da üstüne söz yazıp iki dakikada hit yapmışlar.
Popta patlama oldu diyorlar, en kalitelisi durmadan mıck mıck öpücük yolluyor.
Diğerlerinde o kadar da akılda kalan bir şey yok. Yığınlar bunu dinliyor, mutlu oluyor, sonra da her fırsatta kıvırta kıvırta fırlayıp bir güzel göbek atıyor.
Neşeli olamayanlar da kendilerini jiletle doğruyor, dövünüyor, anlamsız sözlü acı çığırtkanı müzik eşliğinde.
Dünyada da durum farklı değil. Ricky Martin'in büyük şarkıcı olarak Time Dergisi'nin kapağına konu olabildiği bir dünyada, zevk düzeyinin Türkiye'den çok da üstün olduğunu iddia edebilmek tabii ki imkánsız.
Sonra ilk kez Ciguli gibi yeni bir soluk geliyor gündeme, haydi bakalım herkes ona hücum.
İşin acı tarafı, hücumdaki önderliği de aslında göbek atan, acı çeken ve pop şarkıcılarını ‘‘hey yaaaaa, vovvvv’’ diye bağırarak izleyen kitlelerden hiç de hoşlanmayan ve kendisinin bu tür işlerden uzak olduğu imajını vermeye çalışan azınlık grup çekiyor.
***
Ben, Ciguli'yi seviyorum.
Genelde Türk popuna verdiği son derece demokratik ve eşitlikçi destekle başımıza hayli iş açan Genel Yayın Yönetmeni'nin bu konuda yazdığı yazıyı da aynen imzalıyorum.
O da Ciguli'de ayrı bir ekol görmüştü.
Bence Ciguli'den, ona yaptığımız haksızlık için özür dilemeliyiz.
Yabancı artist olarak gelseydi bu ülkeye, örneğin festivale filan ve o şarkıları Türkçe dışında başka bir dille söyleseydi, büyük ihtimalle onun aleyhine yazanlar bugün kendisinin peşinden koşuyor olacaklardı.
Onun ne kadar da özgün bir sanatçı olduğunu anlatacaklardı bu kez.
Artık ben yemiyorum bu tür entelektüel atraksiyonları.
Birtakım sözde idealler uğruna güzel olan bir şeye güzel demekten korkan insanlara, ne entelektüel, ne de insan olarak değer veriyorum.
Aslan Ciguli, devam...
Paylaş