Serdar Turgut: Büyük krizi nasıl önleriz?

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

GEÇEN hafta üst üste üç yazı yazarak Türk ekonomisini neden tehlikelerin beklediğinin teorik çerçevesini çizmeye çalıştım.

Bunları buradan tekrarlamak mümkün değil, dolayısıyla yazıları kaçırmış olanlardan özür diliyorum.

Bazı okuyucularım köşenin yeri değişmesi nedeniyle mi bu tür yazılar yazmaya başladığımı sordular.

Hayır değil. Aslında ekonomi ile ilgili bu yazıları yazmak uzun süredir aklımdaydı. Köşenin yerinin değişmesine denk gelmeleri tamamen tesadüftür.

Tabii ki arada eğlendirici, yazarken benim de güldüğüm yazılarımıza döneceğiz ama benim için önemli olan bu ekonomiye bakış yazılarının da bir şekilde tartışmaya açılması gerekiyordu.

Yazılar uzadı, çünkü ‘‘Türk ekonomisini büyük bir tehlike bekliyor’’ diye bir iddiada bulunduktan sonra konuyu köşe yazılarında alışıla geldiği gibi tek bir yazıda mümkün değil bitiremezsiniz.

Bitirirseniz de yanlış yapmış olursunuz. Konuların tek tek açılması, üzerinde düşünülmesi gerekiyor. Burada bunu yapmaya çalışıyorum, o kadar.

* * *

Yaklaşan büyük tehlikeyi nasıl önleyeceğiz?

IMF standart reçetesinin doğruluğu ve kaçınılmazlığı fikri o kadar büyük ideolojik bir hegemonya kurmuş ki bu toplumda aykırı sesler çıkaran ekonomistlerin görüşleri maalesef duyulmuyor, duyulmak istenmiyor.

Planlamacılık Türkiye'de 1980 ihtilali ile birlikte yok edildi.

Aslında o tarih Türkiye'de sosyal bilimlerin de yok edilmeye başladığı tarihtir.

1980 öncesinde etrafta var olan birçok belanın ortasında yaşamaya çalışan Türk üniversitelerinde çok kıymetli çok sayıda hoca vardı ve bunlar özellikle sosyal bilimlerde dünya ölçeğinde ses getirecek teorik gelişmeler yapmaya da yaklaşmışlardı.

Siyaset bilimi, ekonomi dalında bu özellikle çok belirgindi.

Askeri yönetimin yaptığı en büyük ilk icraatlardan bir tanesinin üniversitelerden 2 bine yakın hocayı atması işte bu nedenle anlamlıdır.

Türkiye dünya biliminde kendine yer edindirecek hocalarını aniden başka işlerde hayat kazanmaya itince, Türkiye de kalite açısından geri gitmeye başladı aslında.

DPT'de de aynı şey yaşandı. Orada da büyük çaplı personel çıkarmaları oldu, plancılık bütün boyutlarıyla yok edildi ve planlama denilince sadece kim olduğu tam da bilinmeyen insanlara teşvikler dağıtılması anlaşılmaya başlandı.

Sonra olanlar malum. Sahte ihracatlar, sahte ithalatlar, zengin yaratılmalar arasında bir de bakıldı ki sanayi ve tarım sektörleri sürekli olarak geriliyor.

Dur da denilemiyor bu gerileyişe çünkü dur deyip de ne yapacaksınız diye sorulduğunda kimsenin verilecek cevabı yok.

Çünkü ortada ekonomiyi belirli bir hedefe yönlendirecek plan yok.

* * *

Bütün bu gelişmeler arasında aslında hálá daha Türk ekonomisinin belkemiği olan tarım sektörü tamamen unutuldu. O sektörde kriz arada bazı hafiflemeler de olsa 1985 yılından bu yana sürekli var.

Ülke ekonomisinin geleceğe yönelik yatırım altyapısını oluşturacak hiç bir anlamlı yatırım da yapılmıyor.

Bütün bu söylediklerim ‘‘başarı’’ kriterlerini arada bir yapılan büyük mağaza açılışları veya yeni araba modeli piyasaya sokulması gibi kriterlere bağlayanlara şaşırtıcı gelebilir. Ben eminim ki geçen yıl ekonominin yüzde 6.4 küçüldüğü haberini duyunca çok şaşırmıştır onlar.

Ama veriler ortada ve görmek isteyenlere rakamlar yaklaşmakta olan krizin boyutunu da haber veriyor.

* * *

Krizin yaklaşmakta olduğunu borsada fiktif kazanç boyutunun inanılmaz büyümesine, bu borsa balonunu alttan destekleyen sanayi yapısının olmamasına, Türkiye'de kısa vadeli sermaye hareketlerinin boyutunun çok artmasına bağlamıştık.

Aslında bunlar da acilen alınması gereken tedbirlere işaret ediyor. Şöyle ki:

1- Çok acilen anlamlı bir plan uygulanmaya başlanmalı ve planda tarım ve sanayi sektöründe hızlı büyüme bir numaralı hedef haline getirilmeli.

2- Devlet tekrar büyük bir altyapı yatırım hamlesi başlatmalı. Sanayi yatırımları ile altyapı yatırımlarının koordinasyonu plan çerçevesinde sağlanmalı. Teşvik sistemi demokratikleştirilmeli ve anlamlı yatırım yapan sanayici dışında kimseye teşvik verilmemeli.

3- Dış kaynaklı kısa vadeli sermaye hareketleri Şili'de olduğu gibi kontrol altına alınmalı, bunların hangi şartlar altında ülke ekonomisinde faaliyet gösterebilecekleri kurala bağlanmalı ve bu kurallara da mutlaka uyulmalı.

4- IMF'den Türk ekonomisinin şartlarına uyan bir reçete istenmeli ve reddederlerse gerekirse dünya platformunda bu talebimize destek verecek güçlerle işbirliği yapılmalı.

5- Borsada yatırım kuralları daha sıkı hale getirmeli ve gerekirse yeni bir borsa oluşturarak sanayi tabanı katiyen olmayan káğıtların o borsaya kaydırılmaları düşünülmeli.

6- Tüm bankaların açık pozisyonlarını hemen kapamaları için belirli bir tarih verilerek sıkı kurallar getirilmeli.

7- Yabancı yatırımcıların hangi alanlara girebileceği tekrar düşünülerek yabancı sermaye birinci maddede yer alan hedeflerin gerçekleştirilmesine yönlendirilmeli.

Bunlar ütopya mı? Hiç sanmıyorum. Bunun da nedeni yarın...

Yazarın Tüm Yazıları