Paylaş
Kitap okuyan, teorik konularda kafa yoran bir insansanız Paul Johnson'un ‘Intellectuals’ adlı kitabını okuyunca sarsılmamanız mümkün değil.
Baştan şunu söyleyeyim ki ben büyük teorisyenlerin illa da yazdıkları gibi yaşamaları, davranmaları gibi bir zorunluluğun olduğuna zaten inanan bir insan değilim.
Yani bir filozof hayatı boyunca ‘etik’ üzerine büyük teoriler yapıp daha sonra bir seksüel ilişki söz konusu olduğunda olabilecek en gayri ahlaki şeyi de yapabilir.
Bu onun yazdığı şeyleri de hemen çöpe atacağımız anlamına gelmez.
O anlama gelseydi bugün ortada felsefe gibi bir dal olamayacağını da bilirim az çok. İnsani olan şeyler bana da yabancı değildir ve fikirleri de sadece kendi içinde değerlendirmeyi bilirim sanıyorum. Ancak Paul Johnson kitabında farklı bir şey yapmış. Ele aldığı büyük fikir adamlarını öyle bir teşhir etmiş ki belgelere dayanarak, ister istemez pes diyorsunuz, bu kadar da olmamalıydı diyorsunuz.
Ve kitabı bitirdiğinizde maalesef fikirlere de saygınız oldukça azalıyor.
Çünkü o sadece bireysel ahlakla ilgili yorumlar yapmıyor. Yani bir filozof sadece karısını aldatmışsa onunla yetinmiyor, ayrıca filozofun insanlara şöyle davranın, böyle yaşayın derken bile bunun tam tersi davranmakta olduğunu anlatarak kamusal ahlak düzlemine çekiyor sizi.
*
Alın Bertold Brecht'i.
Türkiye de dahil birçok ülkede o yıllarca yüceltildi. Güzel bir fikrin yılmaz savaşçısı gibi sunuldu insanlara. Onun öyle olduğuna hálá daha inanan insanlar vardır mutlaka.
Ama Bertold Brecht inanılmaz ilkesiz bir insan. Arkadaşlarını anında satıyor. Özellikle bayan arkadaşlarını arkadan hançerliyor, bundan özel zevk alıyor.
Brecht tarihin ilk halkla ilişkiler uzmanı da. Kendisini çok iyi satıyor ve birkaç ülkeyi aynı anda manipüle ederek, ona inananlar eza cefa çekerken o kral hayatı sürüyor.
Amerika'ya gidiyor, kısa sürede oradaki ‘yoldaşlarını’ da satıyor. Acımasızca tek bir hedefe, Brecht'i zengin etme hedefine yürüyor ve bu amaç uğruna da herkesi, her ilkeyi ayaklar altına alıyor.
Bunu da komünizm, insanların kardeşliği sloganlarını sahnede attırarak başarıyor.
Bir de üstüne üstlük başkalarının sanat eserlerinden de acımasızca çalıyor, bu ortaya çıkınca da hiç utanmıyor.
*
Karl Marx babaya gelince. Onun işçi sınıfının kötü durumu ile ilgili yaptığı alıntıların çoğu çarpıtmaymış. Alıntı yaptığı kitaplarda yer alan istatistikler ve bilgiler ile o bilgilerin yazısında yer aldığı biçimi karşılaştıran bilim adamları büyük çarpıtmaları ortaya çıkarmışlar. Bu çok ciddi bir durum gayet tabii ki ama ne yazık ki yapılan çarpıtmalar da belgelenmiş durumda.
Marx baba ayrıca özel ilişkilerinde de son derece dayanılması mümkün olmayan bir adammış. Bir insan düşünün; tanıştığı, ilişki kurduğu her insanla kısa süre içinde kanlı bıçaklı oluyor.
Marx baba da çok sinirliymiş anlaşılan.
Ayrıca inanılmaz derecede de yalancıymış Marx. Bir dediği diğerini katiyen tutmazmış ve o bundan fazla rahatsız da olmazmış.
Ayrıca tabii karısı içerde hasta yatarken hizmetçiyle kurduğu ilişki, sonra hem o hizmetçiye hem de karısına davranışları da var ki okuduğunuzda amma da hanzoymuş bu adam demekten duramıyorsunuz.
İlişkiden doğan çocuğunu da reddetmiş tabii ki!
Çocuk büyüdüğünde evi ziyaret edeceği zaman ön kapıyı kullanmasını yasaklamış Marx. Arka kapıdan girip annesini sadece mutfakta görebiliyormuş. Sonra da yine Marx'a görünmeden gitmesi gerekiyormuş.
En iyi arkadaşı Engels bile Marx'ı kınamış bu yaptıkları nedeniyle.
*
Jean-Jacques Rousseau'nun tek sevdiği kadın olduğunu söylediği Sophie d'Houdetot onun ölümünden sonra şu yorumu yapmış: ‘‘Beni korkutacak kadar çirkindi ve aşk bile onu bana çekici kılamadı. Acınası bir kişiydi ve ben ona hep şefkatle davranmaya çalıştım. O ilginç bir deliydi.’’
Rousseau belki deliydi bilemem ama kitapta yer alan diğerleri, Sartre, Lillian Hellman, Victor Gollancz, Tolstoy ve diğerleri son derece büyük kişilik bozukluklarına sahip insanlarmış.
Bilemiyorum belki de böyle olması gerekiyor, belki de büyük fikirler üretmek için kendi ruhunuzun çarpılması lazım da olabilir.
Bu konu da incelenmeye son derece değecek bilimsel bir çalışma konusu olabilir bence.
Paylaş