Serdar Turgut: Bunu her zaman yapmam

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

ESKİ yazılarımı yayınlama adetim yoktur. Ancak bugün bir istisna yapacağım. Çünkü önemli bir mesele var ortada ve benim de yazılarıma sahip çıkmam gerekiyor.

Bazen hakkı yendiği zaman yazımın, gerçekten üzülüyorum.

Bugün eskiden yayınlamış olduğum bir yazıyı tekrar yayınlamak zorundayım.

Çünkü Şemdin Sakık'ın itirafları doğrultusunda bazı gazeteciler hakkında zamanında başlatılan kampanya yeniden tartışılıyor. İnsanlar geçmişi sorguluyor. Bazıları olayı yeni anlamış gibi yazılar yazıyor.

O günlerde çoğu köşe yazarının olaylar karşısında nasıl suskun kaldıkları anlatılıyor.

Ben o dönemde, bugüne kadar hep keyifle hatırladığım ve meseleyi tam göbeğinden tekmeleyen, tam anlamıyla ‘‘Masal parçalayıcı’’ bir yazı yazmıştım.

Unutmayın ki bu yazının tarihi 27 Nisan 1998 Pazartesi. Şemdin Sakın sözde itiraflarda bulunmuş ve gazetecilere karşı da bir cadı avı başlatılmış. Gerçekten de medyada buna karşı sadece tek tük karşı sesler çıkıyor.

İşte o korkunç ortamda Hürriyet'te yayınlanan yazı aşağıda. Başlığı ‘‘SAKIK'IN İTİRAFLARI’’.

* * *

‘‘Şemdin Sakık bu aralar ilginç şeyler anlatıyormuş. Gazeteler öyle yazıyor.

İtirafları savcı bile göremeden gazeteciler nasıl ele geçiriyorlar pek anlayamadım.

Ama tabii ki bu önemli değil çünkü gördüğünüz gibi ben gazeteciliği beceremediğim için köşe yazarı olmuş durumdayım.

Şimdi anladığım kadarıyla Sakık'ın anlattıklarından yola çıkarak birçok insana devlet hak ettiği cezayı verecek.

Yanlış anlamayın buna itirazım yok. Olamaz da zaten, çünkü ben hem vatan haini değilim hem de benim hayat felsefem ‘Büyüklerim ne yaparsa o doğrudur' inancı üzerine kurulmuş durumdadır.

Ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta var. Gazeteler haklı olarak Şemdin Sakık'ın itiraflarının sansasyonel bölümlerine konsantre oluyorlar. Yetkililer de bu noktalarda gerekeni yapmaya hazırlanıyorlar.

Halbuki itirafların bazı gözden kaçan bölümleri de var. Devletin bu noktalarda üzerine düşen görevi hakkıyla yapmasını rica ediyorum.

Bugün Sakık'ın itirafında gözden kaçan, ama ibret verici olan bazı diğer bölümleri açıklıyacağım.

Diğer bütün köşe yazarları gibi benim de beklentim, yetkililerin bu itiraftan yola çıkarak gereken adımları bir an önce atmasıdır.

* * *

İşte itiraftan diğer çarpıcı bölümler:

1- Örgüt Rana Turgut gibi bir insanın Türkiye'de canlı olarak var olmasından son derece mutludur. Bu bayanın yaptığı ve neden olduğu olayların Türkler'in moralini son derece bozduğunun farkındadır. Bu moral bozukluğunun bölücü örgüte karşı yapılan savaşta olumsuz etkilerde bulunduğunu gözlemlemiştir. Apo bu nedenle örgütün bütün yönetici kadrosuna ‘Rana'nın yaşatılması için elinizden ne geliyorsa yapın' talimatını vermiştir.

* * *

2- Ertuğrul Özkök'ün Hürriyet Gazetesi yazarlarından Serdar Turgut'a iyi maaş vermemesi de PKK'nın lehine işlemektedir. Hayatta umduğunu bir türlü bulamayan yazar, sık sık arabesk kimlik bunalımlarına düşmekte ve zaman zaman, hiç haddi olmamasına rağmen demokrat bilinç sahibiymiş havaları atmaktadır. Bölücü örgüt onun bu ruh halini fırsat bilip, beynini yıkamaya başlamıştır. Bu değerli yazarın örgütün bu propogandasına böylesine korumasız bırakılması, bazı istenmeyen sonuçlara yol açabilir. Bu değerli fikir adamını PKK güdümüne kaptırmamak için Ertuğrul Özkök'ün onun maaşını sürekli yüksek oranda bir an önce artırmasında büyük yarar vardır. Türk devleti bunun faydalı sonuçlarını elbette görecektir.

* * *

3- Bir önceki tavsiyem tutulmadığı takdirde ne yapmalı? O zaman yapılacak şey yine Apo'nun bir gün sohbet esnasında söylediklerinde bulunabilir. Apo o gün ‘Yahu anladığım kadarıyla devlet bu Serdar Turgut'u Türkiye'den atmaya uğraşmaktadır. Onun yaratacağı olumsuz etkilerden milleti ancak böyle koruyabileceklerine karar vermişler. Hatta sürgüne gönderileceği yer bile belliymiş, New York'a gönderilecekmiş. Aman ne yaparsanız yapın onun New York'a gönderilmesini engelleyin. Örgütün geleceği bunun önlenmesine bağlı. Serdar mutlaka Türkiye'de tutulmalı' diye konuştu.

* * *

4- Hamit Turgut'un bölücü örgüt namına kuryelik yaptığı yolunda konuşmalar duydum. Bir gün ben dağda otururken arkadaşlardan bir tanesi ‘Pipolu adam yine İstanbul'a gitmiş, haberiniz olsun' dedi. Ankara'da ‘pipolu' diye bilinen başka adam olmadığına göre bu olsa olsa Hamit'tir. Örgüt onun durmadan İstanbul'a gitmesinden, bir hafta 10 gün kalmasından çok memnundur. Örgütün liderleri onun İstanbul'a gitmesinin önlenmesi durumunda nasıl darbe yiyeceklerini, onun gibi iyi bir kuryeyi bir daha bulmalarının katiyen mümkün olmadığını çok iyi bilmektedir.’’

Yazarın Tüm Yazıları