DÜN dündür, bugün de bugün. Bugün itibarıyla artık umarım bazı konular toplum gündeminden çıkacak ve her şeye rağmen rasyonel olmaya çalışan insanların sinirini bozan düşünceler ortaya atılmayacak.
Aşağıda bir liste yaptım.
Bu listede bugünden sonra artık bir daha duymak ve okumak istemediğim konuların bir dökümü yer almakta.
Umudum o ki rasyonel olması son zamanlarda daha da zor hale gelen yurdum insanları, bu listeyi dikkatli okur da kendilerine çekidüzen verirler.
* * *
İşte bugün itibarıyla biteceğini umduğum şeylerin ‘‘Top 10’’ listesi:
1- Hangi şehre hangi futbolcunun heykelinin dikileceği, futbol takımının tümünün mü heykelinin dikilmesinin yoksa futbolcuların her birinin heykelinin şehirlerin ayrı noktalarına dağıtılmasının mı daha iyi olacağı yolundaki teorik tartışmalar.
2- Sinan Aygün'ün hayatta olabilen ve de olmayabilecek her şeye olduğu gibi heykel tartışmalarına da yaptığı teorik katkılar. (Kendisi heykellerin Meclis bahçesine dikilmesi fikrini ortaya atmıştı.)
3- İlhan Mansız'ın adını İ.Mansız diye yazdığınızda bunun ‘‘imansız’’ olarak okunabileceği, bunun da önemli bir gelişme olduğu, hele de Hakan Şükür ‘‘gibi bir insanın’’ oynadığı takımda böyle bir durumun olağanüstü önem taşıdığı yolundaki tartışmalar, bu konuda İ. Mansız'ın babasının demecinin yer aldığı ve ‘‘Benim oğlum imansız değildir, dini bütün bir insandır. Neden onun adını öyle yazıyorlar’’ diye konuştuğu gazete haberleri.
4- Milli Takım'ın başarıları nedeniyle artık ‘‘ideolojilerin sonununun geldiği’’ yolundaki görüşler.
5- Türkiye'nin sosyal ve politik yapısında Milli Takım'ın her galibiyetinden sonra radikal değişimlerin yaşanmasının artık an meselesi haline geldiğini, değişimin kaçınılmaz, önlenemez olduğunu savunan yazılar.
6- Şenol Güneş ile Hıncal Uluç'un giyim stillerinin karşılaştırılmasından yola çıkarak Anadolu ile İstanbul arasındaki sosyolojik farklara açılımlar yapan, bu farkları irdeleyen ve Milli Takım'ın yepyeni bir Türk insan çeşidinin doğumuna işaret ettiğini savunan, içerik itibarıyla Fransız sosyologlarını bile hayretler içinde bırakabilecek türden analizler.
7- Dünya Kupası maç sonuçlarının dünyada yeni bir düzenin habercisi olabileceğini anlatan, ‘‘Daha önce Brezilya şampiyon olduğunda dünya düzeni mi değişti yahu’’ türünden bir fikri bile aklına getiremeden analizini sürdüren yazılar.
8- Dört ve onun katsayılarına takıntılı olarak yaşamını sürdürmeye çalışan, ülkesinin maçı oynanacağı gün ‘‘Ben 04.08 tarihinde doğdum. O yüzden de maçın 48'inci dakikasında mutlaka gol atacağız’’ diye yazılar yazan ve 48'inci dakikada kendi takımı gol yiyince de bunun ilahi bir işaret olabileceğini düşünmeye başlayan yazarların meslek yaşamı...
9- Final maçını izlemek üzere bu döviz sıkıntısının yaşandığı şu dönemde bile halkın çektiği acılara aldırmadan yurtdışı seyahate gitmeye hazırlanan genel yayın yönetmenlerinin Japonya gezisi planları.
10- Memlekette döviz kurundaki yükseliş nedeniyle her geçen gün daha da fakirleşen köşe yazarları dururken, onlar acilen yardım beklerken, futbolculara daha fazla dolar ödülü verilmesini savunan siyasetçilerin konuşmaları.
* * *
Ve son olarak minik bir yorum girişimim olacak. (Ben de eksik kalmayayım dedim bu işten ve son anda kendimi tutamadım işte.)
Dün maçı izlerken bizim futbolcuların adeta starlaşmaktan korkar gibi davrandıklarını hissettim.
Yani birey olarak parlamaktan kaçınıyor gibiydiler. Abartılı bir şekilde kendilerini düşünmeden oynamaya çalışıyorlardı. Bu yüzden de çoğu şut atmaktan kaçındı.
Devamlı olarak başka arkadaşlarını pozisyona sokmaya çalıştılar.
Birey olarak risk almaktan korkar gibiydiler uzunca bir süre.
Bir tek kalecimiz Rüştü starlaştı, o da buna mecburdu, başka çaresi kalmamıştı.
Takım oyunu iyidir, birimiz hepimiz içiniz falan filan da, futbol da sonunda egoist starların sonucu belirlediği bir spor gayet tabii ki.
Bizimkiler dün birlik ve beraberlik ruhunu maçın büyük bölümünde abarttılar bence ve futbolcular bireysellik dışına çıkacağız diye uğraşırlarken gol yiyiverdik.
Ancak ondan sonra egolar ortaya çıkmaya başladı, ama iş işten geçmişti.
Ülke çıkarları ile birey çıkarları arasında denge kurmak ne kadar önemliyse, takım ruhu ile star egosu arasında bir denge kurmak da o kadar önemli bence.
Türkiye dün abartılı yardımlaşma, abartılı takım oyunu ve bireyselleşmenin dışında kalmak için abartılı çabalamalarının kurbanı oldu.
Ve şunu da unutmayın ki, en azından 48'inci dakikada bir gol olacağını tahmin ettim. Şimdi ben, 4 ve onun katsayılarına takmayayım da kimler taksın ha!