Paylaş
Ben olmasam şu Hürriyet Gazetesi ne yapardı, bilemiyorum!
Biliyorsunuz, bizim gazetede çok sayıda yazar var.
Bunlar ciddi fikir insanları...
Ele aldıkları her konuda detaylı fikirler üretip, bunu insanlara anlatıyorlar. Ancak tarih gösteriyor ki, ciddi insanların önerileri önemli bir handikapa sahiptir her zaman.
Özetle onların fikirleri katiyen uygulanamaz, pratik değildir.
İşte bu noktada benim asıl görevim ortaya çıkıyor.
Hürriyet Gazetesi'nin ürettiği fikirlerin uygulanabilir olabilmesi için ben üstüme vazife aldım.
Bu yüzden de arada bir konulara müdahale ederek, ciddi görünümlü yazılar yazıyorum.
Gerçi zaman zaman benim önerilerimin de pratik olmaktan hafifçe uzaklaştığını itiraf etmek zorundayım.
Örneğin, son seçim öncesinde Türkiye'nin düzlüğe ancak sosyalizme geçilmesiyle çıkılabileceğini savunmuş ve bunun kısa sürede mümkün olduğunu yazmıştım.
Ancak bu gibi yarı-çılgınlık anlarım oldukça azdır ve pratik politika önerilerim hemen her zaman çok gerçekçidir.
***
Bugün uluslararası bir konuyu ele almak zorundayım.
Belki duymuşsunuzdur, ABD ile Küba arasında bir çocuk krizi yaşanmakta uzun süredir.
Babasıyla Küba'da yaşamakta olan çocuk, Miami'ye kaçırılmış.
Baba ‘‘Oğlumu geri verin’’ diyor.
Miami'deki fanatik anti Castro'cular ‘‘Katiyen olmaz, çocuk özgür bir ülkede büyümeli’’ diye tutturmuş.
Amerikan hükümeti başlarda tavır alamadı net olarak.
Sonuçta hükümet, ‘‘Bizim için aile değerleri önemlidir. Çocuk için babasıyla büyümesi şarttır. Bu nedenle onu geri göndereceğiz’’ diye tavır aldı.
Tabii kıyamet koptu.
***
Şu derin devlet, çok yararlı bir kurum yemin ediyorum.
Benim iddiam şu: Her Türk doğuştan derin devletçidir.
Derin devletçi gibi düşünmek bizim genlerimizde var. Her vatandaşımız bu yeteneğe sahip, ama tabii derin devletin her vatandaşı içine alması kendi içinde çelişkili bir olay olacağından, bazıları bu yeteneklerini harcayıp başka meslekle de, örneğin gazeteci olarak filan yaşam tüketmek zorunda kalıyorlar.
Bu derin devletçilik geleneği bende de var. Hatta gazeteci olduktan sonra bu yeteneğim daha da güçlendi her geçen gün.
Dolayısıyla Amerikalılar'ın çözüm bulamadığı bu olaya ben kesin çözüm buldum.
Bunun için tabii biraz yaratıcı olmam gerekti, ama bir fahri derin devletçi için yaratıcı olmak çocuk oyuncağı gibi bir şey, bunu da bilin!
***
Amerika'da son tuhaflık şu: Bir davada hákim, babası sigara tiryakisi olan çocuğun ailesinden koparılıp korunma altına alınmasına karar verdi.
Bu karar emsal olacağı için şimdi evinde sigara içen her anne-baba, şikáyet olduğu takdirde çocuklarını, bu ádetlerinden vazgeçinceye kadar kaybetme tehdidi ile karşı karşıya.
Bu korkunç ve son derece abuk gelişmeyi Amerikalılar'ın büyük çoğunluğu gayet sakin karşılıyor.
Sigara karşıtlığı öylesine yeni bir ruhsal hastalığa dönüşmüş durumda ki, sigara içenlerin toplumsal prestiji seri cinayet işleyen katillerden daha düşük durumda.
Yemin ediyorum abartmıyorum.
***
İşte çözüm de bu noktada ortaya çıkıyor.
Küba'daki baba mutlaka ya sigara ya da puro içiyordur.
Castro rejimi, ciğere duman çekmeden dayanılabilecek bir meret değil. Adamın, sıradan bir vatandaş olduğu için günde en azından iki paket sigarası mutlaka vardır.
Amerika aileye önem verir, ama sigara için insanların anne veya baba olma hakları gayet tabii ki olmamalıdır.
Gözden kaçarak baba veya anne olan bir tiryakinin çocuğu da zaman kaybetmeden onun elinden alınmalıdır.
Kübalı baba sigara tiryakisi olduğundan ve Küba'da herkesin purosundan çıkan dumanlar nedeniyle ikinci el duman altı olma tehlikesi bulunduğundan, çocuğun babasından koparılıp ABD'de tutulması demokrasinin ve insan haklarının şartıdır.
İşte bu kadar, çözüm bu.
Dediğim gibi, ben olmasam ne yapardı bu gazete, bilemiyorum ki!
Paylaş