GEÇEN cuma günü, Ecevit ölmediğini ispat etmek için basın toplantısı düzenlemek zorunda kaldı.
Ve böylece yönetmek iddiasında olduğu bu ülkeyi ne kadar da az tanıdığını göstermiş oldu.
Türkiye'deki piyasalar, onun ölmediği haberini alır almaz tekrar büyük kriz içine girdiler.
Halbuki söylentilerin dolaştığı saatlerde, herkeste ekonomi tekrar iyi bir yöne gidecek umudu doğmuş, gelecekten umudu kesmeye başlayanların içinde ise tekrar bir umut ışığı yanmaya başlamıştı.
O basın toplantısıyla bütün bunlar bir anda bitti ve aynı kötümserlik havası aynen, belki daha da artarak geri geldi.
***
Şimdi yanlış anlaşılmasın tabii ki, burada fiziksel ölümden bahsetmiyorum.
Ecevit'in fiziksel varlığıyla bir alıp veremediğim filan yok.
Allah uzun ömürler versin, çok daha uzun yaşasın, ancak ben onu görmeyeyim, duymayayım istiyorum sadece.
Ne bileyim ben, gitsin balık tutsun, kitap okusun bol bol, şiirler yazsın filan.
Çok sevdiği köylerden bir tanesinde küçük bir ev alacak parası nasıl olsa vardır, geçinir giderler işte.
Burada söz konusu olan, piyasaların beklediği haber Ecevit'in kişisel ölümü değil, bu hükümetin siyasi varlık olarak ölüp gitmesidir.
Bugün Türkiye'de herkes bu hükümetle bütün manevi bağlantılarını çoktan koparmıştır.
Bugüne kadar onları zoraki olarak çekiyorduk; çünkü bu ülkede dini siyasileştirerek bize istemediğimiz hayat biçimini empoze etmeye çalışan ve lafa gelince de ağız ishali olmuş gibi hiç durmadan demokrasi diyerek bizi kandırmaya çalışan bir akım bu durumu yarattı.
Onlar olmasaydı, bu yetersiz ve yeteneksiz hükümet çoktan şutlanır ve herkes rahat ederdi.
Piyasalar da bu durumu pek tabii ki biliyorlar, ancak bildikleri bir başka şey daha var.
Bu hükümet kaldıkça ekonomik krizin atlatılamayacağı, artık 10 yaşındaki çocuklar tarafından da biliniyor Türkiye'de.
Onun için piyasa oyuncuları o cuma günü Ecevit hükümetinin ölmesini beklediler, ölmediği anlaşılınca umutlar yine söndü.
***
Ben Ecevit kadar manipülasyonu seven bir insana rastlamadım. Ha pardon bir de Mesut Yılmaz var tabii, ne yazık ki onu yine hatırlamak ve hatırlatmak zorunda kaldım, üzgünüm.
Hastaneye gittiği gün muayene çıkışı oturdu gazetecilerin karşısına.
Güya borsada hasta olduğuna dair spekülasyonlar çıkarsa işler kötüye gidermiş, KRİZ ÇIKARMIŞ, bundan korkuyormuş.
Breh breh breh, ne duyarlılık ama değil mi?
Gören de sanır ki duyarlı bir liderle karşı karşıyayız.
Peki ama bundan üç ay önce ne oldu?
Ecevit o gün dimdik ayaktaydı. Öldüğü bile konuşulmuyordu. Gitti Cumhurbaşkanı ile kavgalar çıkardı, sonra öğle vakti basın toplantısı yaptı, borsa çöktü, döviz kuru ikiye katlandı.
Bunlar olmadı mı? Bunların olacağını tahmin edemediler mi, yoksa 70 küsur yılda kazanılamayan o duyarlılık arada geçen üç ayda mı kazanıldı?
O gün daha sonra hastane dışında sergilenen duyarlılık neredeydi gerektiği zaman?
Ülkeyi bir gecede batırırken duyarlılık neredeydi?
Biz keriz miyiz böyle masalları yutacak?
İstediğin zaman taş gibi duyarsız olacaksın, milyonlarca insanın yaşamına bir anda darbeyi vuruvereceksin, istediğin zaman da herkes senin gitmeni arzu ederken çıkıp ‘‘Kriz çıkmasın diye açıklıyorum, ben buradayım ve kalıcıyım’’ diyeceksin.
Yetti ama yani artık, yetti, bunları yemiyor kimse, bu biline.
***
Evet sinirli yazıyorum bu yazıyı.
Bu ülkeye geleceklerini bağlamış, okumuş, çalışmış, çocuklarını iyi yetiştirmeye çalışan, şu memleketin parlamentosouna vekil olarak seçilen insanların yüzde 80'inden çok daha kültürlü, birikimli, sadece mutlu olmak isteyen insanlar işsiz kalırken, aileleri sarsılırken, müthiş bir mutsuzluk içine itilmişken...
Bizi bu hale sokan kafaların karşımızda tiyatro oynamalarına artık tahammülüm yok.
Dayanamıyorum, bizi aptal sanan insanların hálá oynamaya çalıştığı ve sonu geldiği onlar dışında bütün dünyaca kabul edilmiş siyaset oyununu oynamaya çalışanlara.