Serdar Turgut: Biz iflah olmayız

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Haftayı bitirirken insanların suratına hafif de olsa gülümseme kondurabilecek bir yazı yazmayı planlıyordum.

Sabah erken saatte spor yürüyüşüne çıkmıştım.

Birden önümde bir araba durdu ve kullanan bay bana ‘‘Duydunuz mu Ahmet Taner Kışlalı'yı vurmuşlar, şimdi radyoda söylediler’’ dedi.

Duymamıştım.

Son zamanlarda haberleri hep geç duyuyorum, gelişmeleri çoğu zaman okuyuculardan öğrendiğim bile oluyor.

Bazen gazetede yazmakta olduğumdan, bu durumum tuhaf kaçtığını da biliyorum.

Ama açıkça söyleyeyim, haberleri geç duymaktan dolayı hiç de üzüntülü değilim.

Çünkü iyi haber yok artık ve olan biteni de ne kadar geç duyarsam o kadar iyi.

Hatta mümkün olsa da hiç haber duymasam daha iyi olacak, ama bu mümkün değil ne yazık ki...

***

Türkiye, insanı tuhaf hale getiriyor.

Kışlalı'nın öldürüldüğünü duyduktan sonra baktım da hiç şaşırmamışım.

‘‘Burası Türkiye kardeşim, işte burada durum böyle, yapacak bir şey yok’’ diye düşünmeye başladım hemen.

Bu ülkede 1970'li yılların başında siyasi düşünmeye başlayan bir kuşağın, normal insani tepkileri bugün hálá verebilmesi çok zor.

O kadar çok çözülemeyen cinayet duyduk, öyle çok sevdiğimiz insanı bir gün aniden yitirdik ki şimdi adlarını saymaya başlasam bu yazının sonuna kadar gider liste.

Hem de öyle alt alta isimlerin yazıldığı bir liste olmaz bu, yan yana yazmak zorunda kalırım, isimleri bu köşeye sığdırabilmek için.

Durum böyle olunca ‘‘acı çekme eşiğimiz’’ tamamen düştü.

Hiçbir şeye şaşıramıyoruz artık. Kanıksadık her şeyi. İlk cinayetlerin olduğu yıllarda, içim isyanla dolardı. Sonra tepkilerim azaldı.

En son ağladığım olay Çetin Emeç'in öldürülüşü oldu.

1, 10, 20 cinayet derken baktım alışmışım kötü habere.

Bir aydının bu memlekette siyasi cinayete kurban gitmesi beni şaşırtmıyor.

Hatta, bunu söylemek çok acı ama, bu bana normal bile geliyor.

Açıkça söyleyeyim, sadece buna benzer bir cinayetin faili bulunduğu zaman şaşırıyorum.

Artık hiçbir beklentim yok.

İyi bir şeyin olacağını da düşünmüyorum.

İyi şeyler olacağını söyleyenlere de palavracı olarak bakıyorum.

Çünkü ben, Türkiye'ye bir süreden beri ciddi şekilde küsmüş durumdayım.

***

Evet küskünüm çoktandır.

Yıllardır aynı kavgalar veriliyor, aynı acılar yaşanıyor.

Kısırdöngü içindeyiz ve hep dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyoruz.

Uzun yıllardır, bir gün bile toplumsal geleceğimize umutla bakamadım.

Türkiye'de bireyin yaşamı, çevredeki bütün olumsuzluklara karşı kendisini ve yakın çevresini koruyacak bir kale oluşturma kavgasına adanmak zorunda.

Toplumdan hiçbir olumlu sinyal, bireye yaşam mücadelesinde umut verecek bir haber, geleceğin güzel olabileceğine işaret eden bir gelişmenin ipucu katiyen gelmiyor.

Normal ülkelerde devlet, vatandaşının bireysel düzeydeki yaşamının önünü daha da açmak, hayatın normal trajedilerini, dramlarını daha kolay aşmasını sağlamak için tedbirler alır.

Burada ise sanki bütün ülke, güzel bir yaşam arayan vatandaşına, ‘‘Sıkıysa mutlu ol bakalım’’ diye meydan okumak için örgütlenmiş gibi.

Böylece insanlar da gittikçe kabuklarına çekilmek zorunda kalıyorlar.

***

Bu ülkede sadece mesleklerinde başarılı olmak isteyen; çocuklarına güzel bir eğitim, ailelerine güvenli bir sağlık hizmeti sağlamak için ter döken; dünyadaki güzellikleri yaşamak, denemek isteyen; memleketlerinin de gerçek anlamda düzgün, çağdaş bir ülke gibi örgütlenmesini gönülden isteyen yüz binlerce insan var.

Onların çoğu da mutsuz.

Her yeni olayda ‘‘Biz bunu daha önce de yaşadık, bir şey değişmez’’ diye düşünen bu insanların çoğu da benim gibi kırgınlar, küskünler.

Oysa Türkiye'nin onlara ihtiyacı var; çünkü onlar Batılı anlamda gerçek bir orta sınıfın temsilcileri.

Ama onlar her yeni olayda, her yeni kötü haberde daha da bir çekiliyorlar kendi kalelerinin içine. Bu son cinayet de, bireysel kale kapılarına vurulan yeni bir kilit olacak, ne yazık ki...



Yazarın Tüm Yazıları