Paylaş
‘‘Bayım,
Bu ne rezalettir.
Bu ne kepazeliktir.
Bu memleketin sahibi yok mu?
Bir Allah'ın kulu da çıkıp, oynanan bu haince oyunu neden bozmuyor?
Neden herkes suskun?
Neden herkes kaderine razı olmuş koyunlar gibi hüzünlü.
Neden ineğin trene baktığı gibi aval aval bakıyor herkes etrafa.
Büyük bir felakete yaklaştığımızın kimse farkında değil mi?
Farkında olup da susanlar vatan haini ve hatta maoist olduklarını biliyorlar mı?
***
Bayım,
Bu memlekette seçimin neden örneğin 11 Nisan'da veya 25 Nisan'da değil de 18 Nisan'da yapıldığını hiç merak etmediniz mi?
Yani neden Allah'ın bunca pazarı varken, bu 18'i seçildi?
Bilmiyorsunuz değil mi?
Şimdi ben eminim ki o yazı işleri masasının etrafında oturmuş, birbirinize ‘belki arada cevabı bilen çıkacaktır' diye umut dolu gözlerle bakıyorsunuz.
Ahh, Ahhhhhhhhhh.
Ben yazı işleri müdürü olacaktım ki görün siz. Yemin ediyorum doğuştan kabiliyetim var bu işe.
Genlerime işlemiş gibi hissediyorum, inanın bana.
***
Ben cevabı vereceğim, üzülmeyin.
Neden 18'i seçildi biliyor musunuz?
İlericiler, demokratlar oy veremesin, bu memleket karanlık güçlere kalsın diye o gün seçim yapılıyor.
Çünkü ayın 17'sinde İstanbul Festivali başlıyor.
Geçmiş deneyler göstermiştir ki İstanbul'daki enteller, ölüm gibi can sıkıcı bir engelle karşılaşmadıkları takdirde hayatta her türlü şeyi bırakıp festivale koşarlar.
Hem de ne koşmak.
Size yemin ediyorum bir gün içinde dört film seyredeceğim diye deli danalar gibi oradan oraya koşayım derken aralarında kalp krizi geçirenler bile oluyor.
Hemen hepsi de festival esnasında sinir krizi geçiriyorlar.
Ancak kimse bunun farkına varmıyor çünkü söz konusu kişiler küçük burjuvadırlar.
Küçük burjuvaların adeti hayatlarında hiçbir hiperaktif dürtü olmasa bile en sakin anda da zincirleme sinir krizi içinde olmalarıdır.
Dolayısıyla festival esnasında geçirilen sinir krizinin hiçbir farklılık kılıcı özelliği kalmadığından kimse onu fark edemiyor.
***
Bu tiplerin pazar günü festivali bırakıp oy vermeye gitmeleri imkánsızdır.
Arada bir kaçayım gidip oyumu vereyim deseler onu da yapacak zamanları çok az.
Filmler arasında taş çatlasa yarım saat var.
Son yapılan kamuoyu araştırmalarına göre Türk vatandaşlarının büyük bölümü normal olarak iki dakika tutacak oy verme işlemini 8 dakikada yapabilecek durumdadır.
Bu acıdır, ama maalesef gerçektir.
Belki bedava bir şeyler dağıtırlar veya ‘Acaba burası Çarkıfelek programına katılabilecek adayların mı kuyruğudur' diyerek oy sandığı kuyruğuna girecek lüzumsuz kişileri de göz önüne alırsanız.
O yarım saatlik filmler arası kısacık sürede küçük burjuvalara oy verme sırasının gelmesi mümkün değildir.
***
Bayım,
Bir de şu var.
Küçük burjuvalar illa da oy vereceğim diye tuttursalar bile festival esnasında buna katiyen imkán bulamayabilirler.
Neden diye sorarsanız ehh bunu da anlatayım bari.
Tanrım, bırakın yazı müdürünü genel yayın yönetmeni olacak adammışım ben be!
Geçen yıl mıydı, bir önceki mi tam hatırlamıyorum.
Festivale bir Danimarka filmi katılmıştı.
Evet, yanlış okumadınız Danimarka dedim, evet onlar bile arada bir film yapabiliyorlar.
Böylece sadece somon yediği için aşırı fosfor yüklenmesi taaruzuyla karşı karşıya kalan beyinlerin fazla işlemeyeceği ve bu beyinlerin film gibi soyut bir şeyi düşünemeyecekleri yolundaki teoremi de çöpe atmak zorundayız. Acıklı ama bu da maalesef başka bir gerçek.
Evet, bu Danimarka filmi bir kralı anlatıyordu.
Danimarka toplumunun ne kadar şen şakrak, ne kadar eğlenceli, erkeklerinin ne kadar sevimli olduğunu anlatacak değil ya, tabii ki bir kral üzerineydi film.
Aslında pek de fena değildi.
Ancak tek bir minik kusuru vardı.
Filmi birazcık uzun tutmuşlardı.
12 saatçik sürüyordu bu film.
Bu filmin gösterimine gidip, ilk kez sinemada tanışan, bir süre flört eden, evlenen ve film bitmeden önce ‘Artık aramızdaki aşk bitti' diyerek boşanan küçük burjuvalar bile tanıyorum ben.
Şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve doğruyu söyleyin.
Bir filmin 12 saat olduğunu bile bile bunu seyretmeye giden bir küçük burjuvanın ölümle tehdit edilse bile bu filmi yarıda kesip oy verme gibi banal bir işe gitmesi mümkün mü allahaşkına?
İnsan en azından filmin sonuna kadar kalıp bu kadar uzun bir hilkat garibesini kimlerin meydana getirdiğini öğrenmek için isimlerin ekranda geçmesini beklemek zorundadır.
***
Bayım,
Bir de benim gibiler var.
Bu tür küçük burjuvalar her İstanbul festivali başladığında müthiş bir arayış içine girerler.
Sanat filmi adı altında acayip pornografi olabilmesi biz küçük burjuvaların dünyaya hediyesi olan bir buluştur.
Her İstanbul festivalinde mutlaka böyle birkaç film olur.
Beni kesseniz bunları katiyen kaçırmam.
Ben eminim ki seçimi festivalin başlamasından bir gün sonra yaptıran derinin daha da derini devlet pazar gününe de birkaç sanatsal porno koymuştur.
Örneğin pazar günü ‘Hasta: Süper Mazoşist Bob Flanagan'ın Yaşamı ve Ölümü' adlı film oynarsa kimse öldür Allah beni sandık başına götüremez.
İster Fazilet ister DYP iktidara gelsin umurumda değil. Yaşasın festival ve yaşasın hayat!!!
Saygılar sunarım.’’
Paylaş