Öyle eski yazıları derleme işi filan da değil, bu kez iş ciddi.
İddialı olduğum bir konuda, iddialı olacak bir metin ortaya çıkarmaya çalışıyorum.
Gayet tabii ki dünyada her yazar kendi kitabının çok önemli olduğunu düşünür.
Ben de o süreçteyim şimdi.
Sübjektif fikrin, objektif olarak da doğrulanıp doğrulanmayacağını göreceğim bakalım.
Umarım başarırım ve aslına bakarsanız korkmuyor da değilim birazcık.
Ama bu da işin bir parçası ve işe de heyecan katan bunlar aslında.
* * *
İnzivaya çekildim bu işi bir an önce bitirmek için.
Kitaba girişmeden önceki yaşamım da büyük bir sosyallik harikası sayılmayacağından, benim inzivaya çekilmemin ne kadar korkunç olabileceğini tahmin edebilirsiniz.
Evin tek bir odasında 11 saat kadar yazma ve okumayla geçiyor vaktim.
Arada tek ziyaretçim, köpeğimiz Afet oluyor. Küçük odanın bir köşesinde kanepe var, ahlayıp oflayarak oraya çıkıp uyuma taklidi yapıyor arada bir.
Taklit yapıyor bunu biliyorum; çünkü aklı oyunda sürekli ve tek bir fırsat versem hemen başlayacak üstüme çıkmaya.
O nedenle kafamı ekrandan pek çevirmiyorum. Afet arada bir topunu veya suni kemiğini içerden getirip masamın yanına bırakıyor.
Amaç onu almamı sağlamak, almaya çalışırsam kapıp kaçacak ve ben onun oyun tuzağına düşmüş olacağım.
Yemezler, o öncedendi, artık tanıyorum onu.
* * *
Canı sıkılıyor tabii ki.
Bu nedenle de fırsat bulunca uyuyor.
Geçen akşam hava kararmış, ben bir şeyler yazıyordum.
Dışarıda da acayip yağmur yağıyor. Sevimsiz ki ne sevimsiz.
Afet yine geldi odaya, bana bir baktı, gördü ki hayır yok benden, kanepeye tırmandı ve şöyle içten bir soluk verip uyuma pozisyonuna geçti.
Bu kez poz yapmıyormuş; çünkü bir süre sonra da gayet net bir şekilde horlamaya başladı.
Hemen telefon açıp Rana'ya da dinlettim horlama sesini.
Yazmaya devam ettim sonra.
* * *
Birden bir ağlama sesi yükseldi Afet'ten.
Korku dolu bir ağlama. İnliyor ve ağlıyor, ikisi bir arada gibi.
Uzanmış durumda ama arka ayakları da titriyor.
Rüya görüyor, kötü bir rüya, bu kesin.
Seslendim ona.
Birden yerinden fırladı, nerede olduğunu anlayıncaya kadar korkarak baktı etrafa.
Sonra odayı, beni görünce rahatladı. Gözlerindeki bakışın değişmesinden anlarsınız bunları.
İlk panik geçince de atladı aşağıya, yanıma geldi, tırmandı üzerime ve suratımı yaladı. Gitmiyor da bir türlü.
Ben de ona sarıldım.
Ve tabii fırsatı buldu ya, yine oyun istemeye başladı.
Yazı biraz beklesin, ne yapalım yani, kalktım ve sonu olmayan, anlamsız ama onu nedense çok mutlu eden, tamamen tekrardan oluşan ve yaşam sürdükçe içeriği hiç değişmeyecek oyunu tekrar oynamaya başladık.
Yoruldu tekrar uyudu.
Yazıya tekrar başladığımda hem çok mutluydum, hem de kendimi önemli bir iş başarmış gibi hissetmekteydim.