Paylaş
Ne yazık ki halkı medya dünyasıyla ilgili bilgilendirecek bir yayın yok.
Olsaydı eğer, vatandaşlarımız bugünlerde gazetelerde son derece değişik bir heyecanın yaşanmakta olduğunu anlayabileceklerdi.
Gazeteciler kolay kolay heyecanlanmaz.
İnsanlığın geleceğinden umutlarını tamamen kaybetmiş oldukları için, normal insanları heyecanlandıran şeyler onlara katiyen etkide bulunmaz.
Yıllar boyu hemen her gün aklınıza gelebilecek her türlü belayı, uğursuzluğu, vahşeti dinleyip görmüş olmalarından dolayı bir tür zombiye dönmüştür anlayacağınız gazeteciler.
Gazetelerde her sabah çeşitli üniteler sabah gündemlerini hazırlarlar.
Özellikle yurt haberleri bir âlemdir.
Yurt haberlerinin gündemini iki gün üst üste okuyan ve üçüncü gün orada okuduklarını normalmiş gibi algılayan insan artık iyi gazeteci olmuş demektir.
Uzun lafın kısası, bu kadar heyecandan uzak bir kitlenin bugünlerde son derece ajite olmaları da kendi başına ilginç bir olaydır.
***
Bugün hangi gazeteye girerseniz girin insanların bir tuhaf olduklarını göreceksiniz.
Normal olarak bilgisayarda İnternet pornografi sayfalarını izlemeleri, çay içmeleri veya dedikodu yapmaları gereken insanlar son günlerde sabit bir şekilde gözlerini telefona dikmiş, onun çalmasını bekliyorlar.
Tabii her çalan telefon da onları tatmin etmiyor.
Örneğin karıları, kocaları veya çocukları açarsa telefonu ‘‘Meşgul etme hattımı şimdi, sonra konuşuruz’’ diye hemen suratlarına kapıyorlar.
Hele halktan birisi onları telefonla ararsa o zaman tam bir katliam oluyor.
Gazeteciyle sohbet edeceğini sanan halktan kişi telefon açtığı için bir güzel azar işitiyor.
***
Bizim medyada âdettir.
Yılda bir kez filan transfer dedikoduları yayılır.
Koridorda kimi görsen, ona en azından üç ayrı yerden muhteşem teklifler gelmiştir.
Spor servisindeki arkadaşlar işi daha da ciddiye alırlar.
Çoğu yönetime başvurur ve ne olur olmaz diye bonservislerini isterler.
Yazarların odası daha başka bir âlemdir.
Her gün öğle saatine doğru gazeteye gelen yazarlar, bugünlerde sabah saat 8.00 itibariyle odalarında telefonu izlemeye başlarlar.
Çoğunun yanında bir de boş bavul vardır.
Aralarında biraz hali vakti yerinde olanlar gerektiğinde eşyaları hızlı toplayabilmek için bir nakliye şirketiyle de anlaşma yapmışlardır.
Normalde ıssız olan koridorlarda bekleyen hamallar gerçekten absürd bir görüntü oluşturmakla birlikte, bunları tutan kişi açısından bu olay tam bir statü sembolüdür.
***
Transfer söylentileri özü itibariyle Amerika'daki UFO görüldüğüyle ilgili söylentilerle temelde aynıdır.
Uçan daireyi gördüğünü söyleyen kişi de buna gerçekten inanarak etrafını heyecanlandırır.
Olacak transferlerde en düşük kalitedeki kişinin bile 400 bin dolar transfer parası ve ayda 20 bin dolar alacağını söyleyen kişi de buna gerçekten inanıp kendi çevresinde bir heyecan dalgasının yayılmasına neden olur.
Sonuçta UFO'yu kimse göremez.
Kimse de o paraları alamaz, ama olsun...
Şunu da unutmayın ki dışarıdan nasıl gözükürse gözüksün gazetecilik, aslında son derece sıkıcı bir iştir.
Belaya ve uğursuzluğa da kaşarlandıktan sonra hiçbir şey sizi heyecanlandıramayacağından her gün bir öncekinin aynısı gibidir aslında.
Bu minik heyecanlar da olmasa yaşamımızda, o zaman iyiden iyiye delireceğimiz kesindir.
***
Gerçi ben de bu heyecan dalgasının içinde olmak isterdim.
Hatta bazı çevreleri harekete geçirebilmek için bir plan da yaptım.
Amerika'nın eski vahşi batısında profesyonel silahşorlar vardı.
Bir adam öldürülmesi gerektiğinde para bastırılıp bu kişiler çağrılırdı.
Onlar da ilgili kasabaya gider, bir düello fırsatı yaratır, öldürülmesi gereken kişiyi öldürüp evlerine dönerlerdi.
Bu silahşorları herkes, gazetelere verdikleri küçük ilanlardan bulabilirdi.
Bunların ilanları da tipikti. Çoğu ‘‘HAVE GUN, WILL TRAVEL’’ derdi ilanında.
Yani ‘‘Silahım var, seyahat de edebilirim’’ yazardı gazetede.
Ben de bundan ilham aldım.
‘‘Bilgisayarım var, seyahat edebilirim, ama tabii Rana da gelecek’’ diye bir ilan yazdım.
Bizim ilan servisi nedense bunu kabul etmedi.
***
Gazeteci milleti almış olduğu tekliflerden bahsediyor.
Binlerce, yüz binlerce dolar konuşuluyor.
Onları kıskanıyorum.
Küçük ilanımın gazetede yayınlanması temelde faşistik bir manevrayla engellendiği için kimse bana teklif getirmiyor.
Daha da kötüsü, bırakın yeni paralar kazanabilmeyi, gazeteden alacağım olan paraları bile alamıyorum.
İki hafta önce genel yayın yönetmeni, misafirliğe geldi.
Pizzayı o gece kendisinin ısmarlayacağını kesin bir dille söyledi.
Ve doğal olarak pizzacı kapıya dayandığında o anda yanında para bulunmadığını, pizzacının kredi kartını kabul etmediğini, parayı benim ödememi, kendisinin hemen ertesi gün bana vereceğini söyledi.
Genel yayın yönetmeni, benim hesabıma göre yaklaşık beş yıldır filan yanında bozuk para bile taşımıyor.
Onu bir gün soymak isteyebilecek olanları, hayal kırıklığına uğramasınlar diye şimdiden uyarayım dedim.
Tabii ki o günden bu yana para ortada yok.
Telefonlarıma bile çıkmıyor. Geçen gün aradım, sekreterine ‘‘Serdar mı, o da kim’’ diye konuştu.
Millet 400 bin dolardan bahsediyor, ben daha henüz 7 milyon liramı geri alamadım. Batsın bu dünya.
Paylaş