Paylaş
DÜN tarihimizi ve dinimizi anlamadığımızı, bir toplumu ayaklar üstünde tutacak bu iki hayati konuda cahil olduğumuzu söylemiştim.
Bugün biraz daha ileriye giderek tarihimizden ve dinimizden korkar hale geldiğimizi söyleyeceğim.
Korkunun ortaya çıkması çok da normal aslında; çünkü bilginin olmadığı yerde korku, yaratılan zihinsel boşluğu hemen doldurur.
Kendi tarihimizi incelemekten kaçmamız, arşivleri neredeyse kendimizden bile gizlememiz, tarihe getirilen resmi açıklama dışına çıkarak, olabilecek başka doğruları bulmaya çalışanları susturmamız, bu nedeni belirsiz korkunun bir sonucu gayet tabii ki.
Diğer konuda da aynı görünüm var. Bugün kendi diniyle bu kadar kavgalı olduğu görünümünü veren Türkiye dışında başka toplum yok.
‘‘Dinciler’’ diye bir söylem var. Bunların kim olduğu, ‘‘dinciler’’ kategorisinin kimleri, hangi davranış biçimlerini kapsadığı da belirsiz aslında.
O kategoride olduğu söylenen insanların gerçekte nasıl yaşadıklarını, hayata nasıl baktıklarını, nasıl tavırlar aldıklarını, Türkiye için, kendi çocukları için nasıl bir gelecek özlediklerini kesinlikle bilmiyoruz. Bildiğimizi zannettiğimiz şeyler de başkalarının tanımı aslında, onların kendi tanımı değil.
İşin garibi, bunu öğrenmek için bir gayret de ortada yok; çünkü bu gayreti göstermeye başladığınız anda karşınıza bir dizi, bilinen ve her durumda tekrarlanan kavramlarla oluşturulmuş olan resmi söylem dikiliveriyor.
Tarihimiz konusunda bizimle aynı düşünmeyenleri nasıl ‘‘sizi bir dizi önlemle cezalandırırız’’ diyorsak, onları korkutmaya çalışıyorsak, ‘‘dincileri’’ anlamaya çalışanları da korkutacak bilinen kavramlar ortaya çıkıveriyor hemen.
* * *
Bir insanın sürekli kendi dininden, tarihinden ürkerek, gerçeklerden korkarak yaşayabilmesi mümkün değildir.
Bir toplum da uzun süre ayakta kalamaz, sürekli kendi diniyle, tarihiyle kavgalı olarak.
Bu yazıları yazmaktaki tek amacım, Türkiye'nin şu anda son derece vahim bir durumda olduğunu görmemden dolayıdır.
Tarihin bu aşamasında müthiş bir meşruiyet sorunu ortaya çıkmak üzere ve bu da geleceğini bu ülkede gören her insan açısından son derece rahatsız edici bir durum olmalı bence.
Bir zamanlar resmi söylemler insanlara yetiyordu. Bunun dışına çıkma talebi yoktu toplumda. Bu tür istek gösterenler de fiilen veya tehdit yoluyla kaba kuvvetle doğru yola sokuluyorlardı.
Şimdi bu artık mümkün değil. Bunu görmek gerekiyor. Şu bilinmeli ki, bugün resmi söylemler artık kimseyi tam olarak tatmin etmiyor.
Bir anlamda resmi söylemler, sadece toplumun en cahil kesimlerine hitap eder hale geldi.
Her konuda sadece içgüdüleriyle tepki vermeyi yeterli bulan insanlar dışında kimse, gerek tarihimiz gerek de dinimiz konusunda sürekli tekrarlanan bazı laflardan artık tatmin olmuyor.
İçgüdüleriyle yaşayan, cahil insanlar dışında kalanlar doğru bilgiye ulaşmak, öğrenmek, anlamak istiyorlar.
En azından ben kendim için şunu söyleyebilirim: Ben artık ‘‘dinciler’’ ana başlığı altında toplanabilecek tepkisel söyleme artık inanmıyorum.
Hayatımın çok önemli bir bölümünü bu söyleme inanarak harcadım. Bunun yanlış olduğunu bugünlerde anlamaya başladım.
Çünkü bu tavır, benim gerçek bilgiye ulaşmamı engelledi. Tanıyamadım birçok insanı.
Şimdi ise kendi çabamla bazı şeyleri öğrenmeye başladım ve görüyorum ki son derece zengin bir bilgi birikimiyle diyaloğa girme fırsatını kaçırmışım uzun zamandır.
Ben bir ateistim, kendimle ilgili bu karara uzun yıllar sonunda, çalışarak ve öğrenerek vardım.
Bunu yazıyorum ki, insanlar bu satırları yazan insanın kim olduğunu tam olarak bilsinler.
Eğer ben bir ateist olarak, dinci diye ana başlık altında toplanan kesimde yaratılan bilgiden ve kültürden bir şeyler öğrenebiliyorsam, benim zihnimi onlardan aldığım bazı fikirler açabiliyorsa, o zaman kendilerine ‘‘laik’’ diyen kesimin de böylesine bir diyaloğa girmekten fayda göreceğini, en azından bunun onlara bir zararı dokunmayacağını söylememin herhalde pek de yanlış olmayacağı kanısındayım.
Burada önemli olan kavram ‘‘diyalog’’. Bizim tüm resmi örgütlenmemiz, tuhaf bir şekilde rasyonel herhangi bir toplumsal diyaloğu önlemek için oluşturulmuş.
Tarihimizle de ilgili tek doğru olması isteniyor, o konuda bile diyalog imkánı yok.
Bunun getirdiği tehlikeleri ve bu varılan noktanın hepimizin geleceğimizi ortak yaşamamız gereken bu ülkede nasıl büyük sorunlara yol açabileceğini yarın irdelemeye çalışacağım.
Paylaş