Paylaş
Dün, hipnotizmanın daha etkin mal pazarlama amacıyla nasıl kullanıldığını yazdım.
Konuyu ilk okuduğumda bu bana son derece tehlikeli bir gelişme olarak geldi.
Kültürel manipülasyonların zaten son derece yoğun olduğu bir sistemde, bir de uzmanların mal satabilmek için insanların zihinlerinin karanlığına inmeye başlamaları açıkçası beni ürküttü.
Olayın bence trajikomik yanı ise bir zamanlar kapitalizmin ideolojik karşıtı düşünce sistemleri tarafından üretilen ‘‘yıkıcı’’ kavramların, yeni pazarlamacılar tarafından tüketiciyi daha iyi anlama çabasında kullanılmasıydı.
Bu da günümüz postmodern dünyasının radikalizme yönelik bir tür cezalandırıcı tavrı gibi gelmişti bana.
***
Marksizm geleneğinden gelen, daha sonra akademik hayatlarında Derrida, Foucault, Fransız yapısalcı düşüncesi gibi yönlere gittikten sonra kapitalizmin yeni ‘‘bilinçaltı pazarlama uzmanları’’ olan insanlar tabii ki benim gibi düşünmüyorlar.
Onlara göre tüketicinin bilinçaltına gidip de gerçek taleplerini öğrendikten sonra mal satmaya kalkışmak çok daha demokratik bir sistemin habercisi.
Yeni teorisyenler yoğun olarak 1950'li yıllarda geliştirilen mal pazarlama yönteminin aslında çok daha antidemokratik, hatta totaliter yapıda olduğunu düşünüyorlar.
Bu eski pazarlama yönteminde tüketici farkında olmadan manipüle ediliyodu.
Örneğin, bir televizyon filminde olay akışı içinde saniyenin onda birinde ekrana gelip kaybolan ‘‘Coca Cola için’’ mesajı, izleyicide o an denilen şeyi yapma fikrini doğuruyordu.
Buna ‘‘sübliminal manipülasyon’’ tekniği adı verilmişti.
Tabii bu bir uç örnekti, ancak bütün reklam tekniği aslında bu uç örneğin yumuşatılarak uygulanmış biçimine dayandırılmıştı.
Temelde hákim mantık, tüketiciye bir malı tüketme isteğinin dışarıdan hatırlatılması, bir anlamda fikrin empoze edilmesiydi.
Sübliminal manipülasyonu bulan ‘‘derinlik uzmanlarının’’ o dönemde reklam sektöründe çok talep edildiği bir gerçektir.
***
Yeni mal satıcılar veya ‘‘gizli ikna ediciler’’ işte bu gerçeğe dayanarak kendi yöntemlerinin çok daha demokratik, hatta anti-totaliter olduğunu iddia ediyorlar.
Çünkü yeni yöntemde tüketiciye dışarıdan bir malı satın alma fikri empoze edilmiyor.
Aksine hipnotizma yoluyla beyninin derinliklerine giderek onun hangi malı, ne gerekçeyle istediği araştırılıyor.
Ve kararlar buna göre verilerek satılacak mala yeni şekil veriliyor.
Yani sonuçta tüketicinin bilinaçaltında kalmış olan isteklerine cevap verilerek onun en fazla tatmin olması sağlanıyor.
Yani eskiden dıştan empoze olayı varken şimdi tüketicinin istekleri endüstriyi yönlendirmiş oluyor.
Yeni mal satıcılar, bu tekniklerinin yaygınlaşması durumunda kapitalizmin tüketici hakları açısıdan tamamen demokratikleşeceğini iddia ediyorlar.
Zaten bu iddiaları nedeniyle de kendi ideolojik geçmişleri ile şimdi yaptıkları işin asla çelişmediğini, eskiden kapitalizmin ideolojisini yıkmak için üretilen kavramların şimdi kapitalizmi yaymak için kullanılmasında da bu nedenle derin bir ironi olmadığını düşünüyorlar.
***
Argümanlarını çok ikna edici bulmamakla birlikte söylediklerinde belirli bir mantıksal tutarlılık olduğunu da kabul etmek gerekiyor.
Ancak beni düşündüren başka bir konu var.
Hipnotizma son derece zor ve dikkat edilmeden kullanıldığı takdirde uyutulan hasta üzerinde büyük manevi tahribat yaratabilecek bir teknik.
İnsanın bilinçaltında gizli kalan şeylerin ortaya çıkarılması bazı durumlarda gerekli olabilir tabii ki.
Ama bunun daha fazla sabun satmak, araba satmak için yapılmasına karşı çıkmak gerekiyor.
Daha fazla mal satacağım derken insanların ruhsal sağlığını daha da bozma tehlikesi mevcut bu yeni pazarlama tekniğinde.
Gerçi onlar kendilerinin de uzman olduklarını ve her şeyi uzmanların denetiminde kontrol altında tutarak yaptıklarını söylüyorlar.
Ancak hipnotizma tekniğinin mal satışı için kullanılarak bir anlamda ucuzlatılmasına da benim gönlüm razı değil.
Paylaş