Serdar Turgut: Ben işçi sınıfından korkarım

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

BENİM işçi sınıfı ile ilk sıcak ilişkim 1977 yılı baharında oldu. Çöp torbasına dolmuş olan şişeleri doğru yere bırakmadığım için New York temizlik çalışanları beni azarladı.

Ben o zamanlar sabah içmeye başlıyordum, azarlanınca onlara küfrettim.

Onlar da beni dövdüler.

O zamanlar sıkı Marksist'tim ve bu dövülmemin de sınıfsal bir anlamı olduğunu düşünerek, mutlu olmuştum.

Gerçi bu dayak olayı benim sınıfsal bilincimde herhangi bir evrime yol açmadı.

Sadece o günden bu yana çöp atma konusunda her zaman son derece hassas davranırım.

Türkiye'de bile şişeyi, káğıdı, teneke kutuyu ayırarak torbalara doldururum.

Gerçi bu ülkede işçi sınıfının çevre korumasına pek önem verdiği de söylenemez, ama ne olur ne olmaz, bela yine bana çatmasın diye hep temkinli davranırım.

* * *

Taşınma sürecinde siz deyin 200, ben diyeyim 300 boş karton kutunun bir şekilde imha edilmesi sorunuyla karşı karşıya kaldım.

Bu kutuları tek tek düzleyip, sıraya koyarak atmam gerektiğini düşünüyordum.

Şuna inanın ki dünyadaki en zor işlerden bir tanesi bu. Kutuların sayısı 300 değil de 500 filan olsaydı, şu an vücudum dünya erkek güzeli yarışmasında final beş kişi arasına girmeye aday bile olabilirdi.

Kutuları ezmeye çalışırken birkaç kez sağ bileğimi yere hızlı vurmuş olduğum için de canım çok yandı; bu dipnotu da bilmenizi istiyorum.

Ayrıca kutuların ezilmesiyle de iş bitmiyor. Kutuların 200 metre kadar ötede durmakta olan çöp vagonuna da taşınması lazım.

Eğer kutuları tek tek taşırsanız bu işte fazla sorun yok. Ancak sayı ikiye çıktığında büyük problemler yaşanıyor.

Bunu kim düşündü bilemiyorum, ancak o kişi kimse, bence büyük bir deha. Çünkü benim şu ana kadar yapmış olduğum tespitlere göre, dünyada birbirine eşit boy ve uzunlukta olan iki adet kutu bile yok. Yani her kutunun farklı en ve uzunlukta olabilmesi gerçekten hayret verici bir olay. İnsan hayatta her gün acı da olsa yeni bir şey öğreniyor.

Dolayısıyla iki kutuyu bile götürmek isteseniz, bir süre sonra kutular tamamen ayrı ve değişik yönlere gitmeye başlıyorlar.

Tek tek götürmeye çalışsanız, tek bir kutu için gidiş-dönüş 400 metre.

Bunu 300 ile çarptığınızda maraton yarışı uzunluğu tutuyor, yemin ediyorum.

Ben fizikten ve mantıktan fazla nasibini almamış bir insanım. Galiba aptalım da bilemiyorum; çünkü her defasında beş-altı kutu bir arada taşımaya çalıştım ve o 200 metrelik yol cehenneme dönüştü.

Ben olan biten büyük sorunlarla boğuşurken dışarıdan görüntümü izleyenlerin, ister istemez bir Jerry Lewis filmini hatırlayıp, gülümsememeleri ve hatta kahkaha ile gülmemeleri imkánsızdı.

Ben bile arada güldüm, ama bunu kısa kestim; çünkü kafamdan akmakta olan terler ağzıma girdi, az daha boğuluyordum.

* * *

288'inci kutudayım. Her iki kolum da tamamen uyuşmuş durumda.

Uyuşukluk geçince de büyük bir acı başlayacak biliyorum.

Kollarım steroid yemiş gibi şişmiş.

Serdar ‘‘The Hulk’’ Turgut, yeni adım bu. Cep herkülü de diyeceğim kendime, ama göbeğim nedeniyle bir cebe sığmam imkánsız. Omuzlarımdaki gelişme sürerse yakında tam bir kare olacağım ve büyük ihtimalle bir çizgi filmi beni ilham kaynağı olarak kullanacak.

289'uncu kutuya geçerken yanıma bir adam geldi.

Taşındığımız yeni apartmanın görevlisiymiş.

‘‘Bey, sen neden bu işle uğraşıyorsun, beni çağırsaydın kartonları hemen atıverirdim’’ dedi.

‘‘Kutuları düzlemek gerekmiyor mu?’’ diye sordum. ‘‘Yooo, neden gereksin ki’’ dedi.

Ben ‘‘Anladım’’ dedim.

‘‘Bana bir süre müsaade eder misiniz’’ diye konuştum.

Sonra içerideki odaya gidip sessizce bir süre ağladım.

Adam geri kalan 10 kutuyu yok ediverdi, ben 288 kutuyu düşünerek ağladım.

Gizli ağladım; çünkü Rana beni görseydi, üstüne üstlük hayatta hiçbir şeyi bilmediğim konusunda da azar işitmek zorunda kalacaktım ki o anda buna hazır değildim.

O gece yatakta bütün vücudum ağrıdı.

Yazarın Tüm Yazıları