Dün birden farkına vardım ki bu yıl hiç kesintisiz yazmayı sürdürmüşüm.
Gerçi gayet tabii ki yazmak, insanı yoran bir iş değil.
Aksine dinlendirici olduğu bile söylenebilir.
Ancak yüzlerce yazıdan sonra günün birinde birden ‘‘artık yeter yahu’’ demek ihtiyacını hissediyor insan.
Aslında bu son yazım değil, yarın da bir yazım olacak.
Niye böyle yaptığımı sorarsanız onu da söyleyeyim.
Pazar okuyucusu ile haftanın diğer günlerindeki okuyucu beklentilerinin farklı olduğu yolunda öylesine yoğun propaganda yapıldı ki sonuçta ben bile buna inandım.
Bunun sorumlusu da gayet tabii ki ‘‘aşk yazarları’’
Bu ‘‘aşk teorisyenlerine’’ göre insanlar pazar geldiğinde yumuşuyorlar, güzel şeyler duymak istiyorlar ve en önemlisi de ‘‘aşk’’ nedir sorusuna cevap arayışı içine giriyorlar.
Pazartesi gelince de tekrar memleket sorunlarına konsantre oluyorlar. Aşk konusunu gelecek pazara tekrar ele almak üzere rutin işlerine dönüyorlar.
Bu son derece güçlü bir inanış bizim Babıali'de ve sonuçta insan zaman zaman şunlara bir oyun oynayayım da pazar günleri siyaset yazarak öç alayım filan gibi tavırlar almaya çalışsa da bu güçlü inanış karşısında direnme gücünü kaybedebiliyor.
Dolayısıyla bu ‘pazar okuyucularına’ başbaş yazım, yarın pazartesi okuyucularına baş baş yapacağım ve böylece tüm okurlarımla başbaşlaşmış olacağım.