Paylaş
GEÇEN hafta büyük paralar yatırılmış olan, modern bir hastanenin açılış resepsiyonu vardı.
Resepsiyonlara artık katılmadığım için bu geceye de gitmedim, ama sonra olan biteni gazetelerde ve televizyonlarda görünce, ‘‘Keşke gidip bunları gözlerimle görseydim’’ diye de hayıflandım.
Hastanenin açılış resepsiyonu çok ‘‘şık’’ olmuş. Şık bayanlar, şık adamlar, olağanüstü bir yemek ikramı...
Havaya konan ve orada kalan öpücükler. İstanbul'daki her resepsiyonun neredeyse süsü haline gelen aşina yüzlerin gülen suratları.
Ve tabii insanda aniden hasta olup da onların elinde tedavi olma hissini yaratan hemşire kılığındaki mankenler de kaçınılmaz olarak resepsiyondalarmış.
Detaylara girmeyeceğim; çünkü benim kafamı başka bir konu meşgul ediyor. Tahmin ediyorum televolelerde filan bu resepsiyondan kaçırmış olduğunuz enstantaneleri yakalamanız mümkün olacaktır.
Onu da kaçırırsanız sosyete dergilerinin piyasaya çıkışını bekleyin ve merakınızı oralardan giderin...
* * *
Türkiye'de her şey çok çarpık.
Dünyada ilk kez ortaya çıkan bir ekonomik yapı var Türkiye'de. Geçen cuma akşamı bu konuyu Kanal 7'de Ahmet Hakan'ın sunduğu İskele-Sancak programında ben, Bülent Tanla ve Soli Özel 3 saat boyunca tartıştık.
Bu utanılacak ekonomik tablo hakkında benim ilk yazılarımda bahsettiğim bir çarpıcı nokta vardı.
Sadece 6 milyon kişiye hizmet etmeyi amaçlayan bir sistem içinde yaşıyoruz, demiştim.
Akılları sadece borsa yorumuna yatan kalemler bunun bir spekülatif rakam olduğunu söylemişlerdi.
Bülent Tanla'nın yaptığı ve ileride bu köşede detaylarını anlatacağım çalışmada, Türk ekonomisinin hiçbir çağdaş ülkede görülmesi mümkün olmayan acıklı yapısı aynen benim dediğim gibi ortaya çıkmış.
Durum öyle vahim, öyle bıçak kemiğe dayanmış durumda ve çok büyük nüfusun fakirleşmesi öyle boyutlara varmış ki inanılacak gibi değil.
* * *
Çarpık yapı, çarpık zihinler yaratıyor.
Türkiye'de nüfusun azınlığı, ki ben de ekonomik ve sosyal açıdan bu azınlığın içindeyim, kendi dışındaki, benim ‘‘Öteki Türkiye’’ dediğim ve rakamlarla ifade edilmesi gerekirse yaklaşık 56 milyon kişiden oluşan ve fakirlikle mücadele etmekte olan Türkiye'yi yok sayarak yaşamaya çalışıyor.
O Türkiye'nin yaşamakta olduğu inanılmayacak kadar güç şartlardaki hayat, ilk kategoride yer alan ve kapitalist dünya ekonomisiyle de bütünleşmiş olan kesimin pek umurunda değil.
Sadece kötü, egoist insanlar oldukları için de böyle davranmıyorlar aslında. Bunu biliyorum; çünkü benim arkadaşlarım, dostlarım var bu kategorinin içinde ve onlardan bazıları dünyanın en iyi insanları aynı zamanda.
Ancak onlar da var olan bu ikili yapıyı, ‘‘Öteki Türkiye'yi’’ unuttukları takdirde vicdan azabına düşmeyeceklerini düşünerek ve bence de hayal álemine dalarak yaşamlarını sürdürüyorlar.
* * *
Durum böyle olunca bir toplumu ayakta tutan ortak semboller, değerler Türkiye'de her gün ayaklar altına alınıyor.
Dediğim gibi çoğu zaman farkına varmadan yapıyoruz bunu.
Alın hastane açılış olayını.
Bu yatırımı yapanları, orada çalışacak kıymetli doktorları tebrik ediyorum.
Ancak hepimiz biliyoruz ki, Türkiye'de inanılmayacak boyutta bir sağlık sistemi çarpıklığı var.
‘‘Öteki Türkiye’’de insanlar, en basit tedaviyi olabilmek için büyük mücadeleler vermek zorundalar.
Onlara bakmaya, tedavi etmeye çalışan doktorların da ekonomik durumu bir felaket.
300 milyon maaşla geçinmeye çalışıp da günde 40-50 hastaya bir şeyler sağlamaya gayret eden çok ama çok kahraman var toplumda.
Durum böyleyken, hastane gibi önemli bir kurumun bu tür şenlikli resepsiyonla açılması bence hiç de ‘‘şık’’ olmadı.
Böyle şeylere, bu tür davranışlarımızın topluma vereceği mesajlara dikkat etmek zorundayız.
Resepsiyonla verilen mesaj, ‘‘Biz zengin insanların hastanesiyiz, öyle de kalacağız ve Öteki Türkiye umurumuzda değil’’ oldu ne yazık ki.
Kimse böyle bir mesajı bilerek vermek istemez, diye düşünüyorum, ama Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlar hepimizden kendi tavırlarımızı yeniden düşünmemizi gerektiriyor.
Vicdan muhasebesi yapmaya başlamak gerekiyor.
Hastanenin neden tanıtıma ihtiyacı var bilemiyorum, ama illa da ‘‘şık’’ bir tanıtım yapmak istiyorlarsaydı, 1000 ameliyata muhtaç fakir çocuğu ücretsiz tedavi edip adlarını milyonlarca insanın kalbine hiç unutulmayacak şekilde kazıyabilirlerdi.
Manken kızlarımız da o gece muhakkak işsiz kalmazlar, başka bir resepsiyonda görevlendirilirlerdi.
Bakın herkesi düşünüyorum aynı anda...
Paylaş