Serdar Turgut: Avrupa'yı bekleyen büyük tehlike






Serdar TURGUT
Haberin Devamı

TÜRKİYE'nin Avrupa Birliği'ne üye olmasına şiddetle karşı çıktığımı belki hatırlarsınız.

Karşı çıkışımın gerekçesi ise son derece netti; AB'ye üye olmamızdan çok kısa süre geçmeden onları da kendimize benzeteceğimiz kesindi. Bu ise son derece trajik bir gelişme olurdu.

Birçok insan bu tavrımı, provokatif olma çabası olarak değerlendirdi.

Bazıları ise bunu ‘‘Türklerin kendi memleketlerini başkalarına göre daha fazla eleştirme geleneğinin bir tezahürü’’ olarak yorumladılar.

Alakası yok. Mesele o kadar basit değil.

Böylesine net bir tavrı sadece içgüdüsel tepkilerle alacak değilim herhalde.

İşin teorisi bir yana, yapmış olduğum gözlemler de beni Türkiye'nin Avrupa üyeliği durumunda o sakin ve düzgün ülkelerin de Türkiye'ye kısa sürede benzeyeceği sonucuna vardırdı.

Bakın basit bir örnek olay anlatayım size.

* * *

Bundan bir süre önce arkadaşlarla İtalya'ya turla gitmiştik.

Floransa'da yiyip içerken, o muhteşem diyarda gezerken son derece tuhaf bir dizi olay sonucunda Stephano Ricci adlı, erkek gömlek, kravat tasarımcısı ve üreticisi ile tanıştık.

Biz Türkiye'de alışmışız, adam zengin ve meşhur ya, bizi horlayacak, aşağılayacak diye korka korka gitmiştik bürosuna.

Son derede arkadaş canlısı bir adam çıktı. O kadar çok yakınlık gösterdi ki bize, insanlarla hızlı ilişkiye girme konusunda özürlü olduğum için ben çok zor durumda kaldım açıkçası.

Fazla konuşmayı beceremiyorum, sohbete de giremedim ya, tam bütün bu hatalarımı telafi etmek için adama sarılıp öpmeyi düşünürken telefon etmeye başladı da aşırı samimi olmanın eşiğinden dönmüş oldum.

* * *

Bir gün sonra Siena şehrine gideceğimizi öğrenmiş Ricci. Orası onun doğduğu kentmiş.

Bizim oraya gideceğimizi öğrenince birkaç telefon konuşması yaptı, ne dediğini anlamadığımız için olacak bitecekleri de bilemedik tabii.

Neyse, ertesi gün Siena'ya hareket ettik. Şehre bir tarihi kapıdan giriliyor.

Minibüsümüzü şehrin tam kapısında bir polis memuru durdurdu.

Tercüman yoluyla anladık ki bu polis bize eskort edecekmiş.

Şehri gezmeden ilk önce polis karakoluna gidip, Siena'nın polis şefiyle tanışacakmışız.

Oradan da bir sivil memur vereceklermiş bizi yanımıza.

* * *

Herhalde İtalya tarihinde böyle tuhaf bir olay yaşanmamıştır.

Siena dünyada polis eskortuyla gezilmesi gerekebilecek en son şehir olmalı herhalde.

Ben Türk olduğumuzdan bir maraza çıkartabileceğimizden korktukları için acaba bizi değil de kendilerini mi koruyorlar diye düşünmeye başladım.

Neyse karakola geldik. Dünyanın neresinde olursa olsun karakolların içinden hoşlanmadığım için ben içeriye girmeyi reddettim.

Daha sonra Rana'nın anlattığına göre polis şefi bizimkilere çok iyi davranmış.

Onlara kimse tokat filan da atmamış.

Neyse bir süre sonra dışarıya çıktıklarında yanlarında sivil bir bayan memur vardı, o da bizimle gezmeye başladı.

* * *

Şimdi gelelim bütün bu olan biten tuhaf olayın benim Türkiye'nin Avrupa üyesi olduğu halde onları da kendimize çevireceğimiz teziyle ne ilgisi olduğuna.

Stephano Ricci bir av tutkunuymuş. Türkiye'de de avcı dostları varmış.

Bunlar arasında Diyarbakırlı olan ismi iyi bilinen bir işadamı Stephano'yu doğduğu şehre davet etmiş.

Diyarbakır girişinde Ricci'yi muazzam bir polis eskortu karşılamış. Onu ilk önce karakola götürmüşler.

Müdürler ona iyi davranmışlar, sohbet etmişler.

Sonra da yanına birçok silahlı polis vermişler. Ricci nereye giderse de yanından ayrılmamışlar.

Bunları bize Ricci kendisi anlattı, bunun kendisine verilen özel önem olduğunu sanmış.

O da bize İtalya'da aynı şekilde davranılmasını istemiş. Telefonlar o nedenleymiş.

Mesele bundan ibaretmiş.

Şimdi demokrasiye gerçekten inanan, hür düşünceli insanlara sesleniyorum.

Var gücünüzle Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye olmasına aman ne olursunuz karşı çıkın.

Önleyin olabilecek trajedileri...

Yazarın Tüm Yazıları