Paylaş
BU başlık birçok insana abartılı gelecektir, biliyorum. Ancak son 20 yılda olan bitene ve gelinen noktaya bakınca, daha farklı bir tanımlama yapmak da hayli zor.
Şu tespitleri alt alta tekrar sıralamakta yarar var:
1- Türkiye'de kişi başına düşen gelir düzeyi geriliyor.
2- Gelir dağılımı inanılmaz derecede bozulmuş durumda. Rakam vererek okuyucuyu sıkmayacağım, ama bu konuda trendler yakın zamanda nüfusun yüzde 10'unun neredeyse gelirlerin yüzde 70'ini almasına kadar ulaşma eğiliminde.
3- Türkiye belki de 30 yıldan bu yana tek bir anlamlı altyapı yatırımı yapmadı. Bunun nasıl yapılacağı, buna nasıl başlanacağı konusu da gündemde değil.
4- Nüfusun büyük bir bölümü köylü, ancak hayvancılık tamamen öldü. Tarım ise can çekişiyor. Burada da trendler sürerse ortalama 10 yıl içinde Türkiye, dünyadaki önemli tarım ve hayvancılık ürünleri İTHALATÇISI ülkeler arasında yer alacak.
5- Ekonomi, nüfusun sadece 6 milyonunu ilgilendirecek şekilde örgütlenmiş durumda. Bu altı milyon sayısı da ortalama 10 yıl içinde kademeli şekilde azalacak. Ekonomi sadece bu azınlığa hizmet vermek üzere çalıştığından, nüfusun geri kalan bölümü görünürde kapitalizm içinde yaşamasına rağmen aslında feodal ilişkiler içinde hayatını götürüyor.
* * *
Şimdi deniyor ki, piyasa mekanizmaları bu korkunç durumu düzeltir.
Hayır düzeltmez. Çünkü piyasa mekanizmaları, aslında serbest değil Türkiye'de. Yüzde 10'a hizmet veren ekonominin güçlü birimleri tarafından kontrol ediliyor piyasa mekanizmaları.
Durum böyle olunca, piyasa da çarpıklıkları azaltıcı değil artırıcı bir şekilde dinamik hale gelebiliyor doğal olarak.
Zaten piyasanın tamamen serbest çalışması durumunda bile toplumda eşitsizliklerin azalmayacağı, tersine artacağını söylemek yanlış olmaz.
Bunun teorisi yapılmıştır ve ayrıca Türkiye gibi gelir dağılımı çarpıklıklarının olduğu bir ülkede farklı bir sonuç alınmasını beklemek doğru da değildir.
* * *
Deniz Gökçe, yazılarında işin ideolojik boyutuna dikkat çekiyor ve bazı argümanların sadece sol fikirli ekonomistlere dayanılarak yapılamayacağını söylüyor.
Haklı da. Ancak özellikle son 10 yıldır medyanın ağırlıklı bölümünde ekonomiyle ilgili sayfalarında olaylara sol perspektiften bakıp da alternatif üretenler öylesine yok sayıldı ki, belki ben buna tepki olarak, biraz da özlemle sol fikrin ekonomide alternatif yaratma potansiyeli konusunda heyecan duymuşumdur.
Ekonomi yorumculuğu son yıllarda borsa yorumculuğuna indirgendi.
Portföy menajerlerine tavsiye dolu yazılar yazmanın adı teori oldu.
Ekonomi fakültelerinde artık doktriner ekonomiye kimse yüz vermez oldu, herkes aslında bir bilim dalı bile olmaması gereken ‘‘Business Management’’ denilen şeyi okumaya başladı.
Kalkınma problemleri üzerinde duran bilimsel çalışma, artık üniversitelerde pek rağbette değil.
Özellikle özel üniversitelerden artık bilim adamı olmak isteyen genç çıkması çok zor, onlar da hızla portföy menajeri olacaklar büyük ihtimalle.
* * *
Yanlış anlaşılmasın, bu tür teknik işleri gören insanlar her kapitalist ülkede olduğu gibi bizim gibi ‘‘yarı kapitalist’’ (çünkü feodalizmi hayatta tutuyor) ülkelerde de olacak tabii.
Bu teknisyenlerin, portföy menajerlerinin, ‘‘business menajerleri’’nin, borsa yorumcularının, ekonomi yazarlarının büyük bölümü bir an için yükselen borsayla uğraşmayı bırakıp şu basit soruyu kendilerine sormalılar: Acaba borsada sürekli artışın sağlıklı olup olmadığının en büyük kriteri nedir?
Dünyada bugün borsanın yükselme trendinin sağlıklı olup olmadığına karar vermek için bakılacak en iyi gösterge, kişi başına düşen gelirdir.
Gelir düzeyi artarken borsada artış varsa bu sağlıklı bir artıştır, yok gelirler artmazken borsa durmadan yükseliyorsa o noktada büyük bir sağlıksızlık vardır.
Borsa o tür ülkede tehlike sinyalleri vermektedir aslında.
Türkiye'de bugün borsada bir balon vardır ve bu balon bir gün söndüğünde karşılaşılacak tablo, 6 milyonluk aktif ekonomik nüfustaki sayı azalma sürecinin hızlanması olacaktır.
* * *
Bu basit soru bile uzman olduğu bilinen insanları belki ülke ekonomisinin bütününe bakmaya yönlendirebilir.
‘‘Kişi başına gelir düzeyi neden azalıyor, Türkiye acaba fakirleştiği için mi? Türkiye niçin ucuz ülke kategorisine sokuldu (Güngör Uras'ın yazısı mükemmeldi bu konuda, buna daha sonra geleceğiz), neden kimse artık büyük endüstriyel yatırımlara girmiyor; altyapı çökmeye başladı, bunun yenisini kim yapacak?’’ gibi soruları sormaya da yönelebilir belki iktisatçı arkadaşlar.
Bunun da öyle sol veya sağ fikirle alakası yok, sadece rasyonel olup olmamakla alakası var.
Paylaş