Paylaş
EVDEN söküp getirdiğimiz bir alafranga tuvalet müzede sergilense, bu bir sanat eseri olarak algılanabilir mi? Postmodern dünyada bunun cevabı kesinlikle ‘‘evet’’tir. Artık önemli olan sergilenen şey değil, onun içsel ve derin anlamı.
Örneğin, ben bu tuvalette zamanında Nazım Hikmet oturmuştu desem, tuvalet hem büyük bir anlam kazanır, hem de büyük fiyatlardan alıcı bulur. Buna emin olun.
* * *
Türkiye'de sayıları az olmayan bir azınlık için para kazanmak çok kolay oldu son dönemde.
Kolay para kazanan hemen her insanda olduğu gibi bunlarda da temelde fazla kültür, birikim yok.
Aşağılık duyguları da var doğal olarak ve bu duygularını bastırmak için ‘‘sanat’’a para harcıyorlar.
Resim satın alıyorlar bolca. Galerileri dolaşın bakın, sergilenen resimlerin yüzde 90'ı normal koşullarda direkt olarak çöpe atılacak kalitede.
Sadece yüzde 10'luk bölümü ‘‘sanat eseri’’ olma hakkını bileğinin gücüyle alıyor.
Ama yeni zenginler için bir şey fark etmiyor; çünkü zaten satın aldıkları şeyi katiyen anlamıyorlar, dolayısıyla çizilen resim ne kadar abuk olursa, fiyatı ne kadar yüksek olursa onlar için daha iyi.
Böylece ‘‘farklı’’ bir şeyler yaptıklarını, entelektüel hareket ettiklerini filan zannedip mutlu oluyorlar.
* * *
Bu ortam gerçek sanatçılara da yarıyor, sanat kabiliyeti iyi eğitilmiş bir maymununki kadar olanlara da.
Tabii yavaş yavaş sanat adı altında tamamen uçuk gariplikler de ortaya çıkmaya başlıyor.
Örneğin, adam demiri eğip büküyor, bunun anlamlı bir heykel olduğunu söylüyor, kendisine göre anlamını açıklıyor ve biz o anlamı göremesek de adam öyle dediği için bunu kabul etmiş gibi davranıyoruz.
Başka çare yok; çünkü normal olanı yapsak ve ‘‘Be kardeşim, bu demiri eğip bükmüşsün iyi güzel de, bu saçma sapan bir şey’’ desek, şık olmayacak, insanlar üzülecek, kolay para kazananlar da bu paralarını harcayacak yeni bir yerden mahrum kalacaklar.
Kimsenin ekmek parasıyla da oynamak istemeyiz tabii.
* * *
Türkiye, New York avangardını 30 yıllık bir gecikmeyle izliyor.
Bu avangart kavramı harikulade bir kavramdır.
Öncülük yapan, yeni bir şeyi ‘‘korkusuzca’’ gündeme getiren kişilere verilen addır bu.
Sanatta avangartlık, aslında bir anlamda sanatın da ölümü olmuştur.
Örneğin, Vito Acconci avangart bir sanatçıydı.
En büyük sanat eserinin adı Seedbed2'ydi.
Acconci bir büyük galeriye koskocaman üçgen bir platform koymuştu.
Platformun altındaki boşluğa çırılçıplak bir şekilde yayılmış ve galeriyi gezmeye gelenlerin ayak seslerine eşlik ederek mastürbasyon yapmıştır.
Daha sonra yaptığı açıklamada da bunun minimalist sanat olduğunu anlatmıştır.
* * *
Anlattığım türde olaylar, Amerika'da gerçekten sanat olarak kabul ediliyor. ABD'de yeni sanatçılara para yardımı yapan National Endowment of Arts'ın yıllarca müdürlüğünü yaptıktan sonra ayrılan sanatçı Jane Alexander hatıralarını yazdı.
Kitabından öğrendime göre NEA, onun döneminde, örneğin Annie Sprinkle'a sanatını geliştirmesi için para yardımında bulunmuş.
Annie Sprinkle 1970'lerde porno yıldızıydı. Takma soyadından anlaşılacağı üzere de en büyük özelliği, filmlerde otomatik çimen sulama makinelerine benzer bir şekilde çiş yapmasıydı. Sprinkle, bilmem anlatabiliyor muyum?
Yaşlanınca porno yıldızlığını bıraktı, sanatçı oldu.
Şimdi sahneye çıkıyor, çırılçıplak soyunuyor ve seyircilerden cinsel organını incelemelerini istiyor.
Bu sanat olayı nedeniyle para aldı Sprinkle hükümetten.
Jane Alexander'ın müdürlüğü döneminde, sanatlarını geliştirmek için hükümetten para yardımı alan bir başka isim de Ron Athey.
AIDS olan Ron Athey'in sanatı da, kendisi gibi sahneye çıplak çıkan erkek arkadaşının sırtına bıçakla figürler çizmesinden ibaret. Bu sanatçı da şimdi aldığı paralarla yepyeni ufuklara doğru yelken açmış durmda.
Ben bir kısım Türkiye'nin Amerika'dan geri olmadığını, bir kısım sanatçılarımızın da Amerikalı meslektaşlarından çok daha becerikli olduklarını ve görebildiğim kadarıyla Türkiye'de bu konuda büyük potansiyel olduğunu düşünüyorum.
Onlara yardımcı olmak ve yeni projeler için fikir verebilmek amacıyla yarın birkaç sanat olayını daha anlatacağım.
Paylaş