Paylaş
ASLINDA bir süre daha yazmamam tavsiye edilmişti bana. Zira takriben aralık ayının son 15 gününe girilirken, muazzam bir depresyon geçirmeye başladım.
Psikiyatrım benim gibi sıradan bir insanla konuştuğundan olsa gerek biraz avam bir ifade kullanarak bunu ‘‘dünya tarihindeki tüm depresyonların anası’’ olarak yorumladı; artık durumun vahimliğini siz düşünün.
‘‘Türkiye sendromu’’ndan kaynaklanıyormuş hastalığımın nedeni.
Tek tedavi yolu ise ‘‘Ya sev, ya terk et’’ sloganının ikinci yarısındaki eylemi radikal bir kararlılıkla yapmamla mümkünmüş.
Terk etmesine terk edeceğim, kolay bir tedavi yöntemi bu da, ama ne yazık ki hayatta ne yapacağım konusundaki kararları yaklaşık 10 yıldır ben almıyorum.
Rana (ki arada geçen yazmadığım sürede beni nasıl unutmuşsanız muhakkak onun da kim olduğunu unutmuşsunuzdur. Hatırlatayım, kendisiyle evliyim) gün geçtikçe daha sıkı bir şekilde yerleşmeye başladı bu topraklara.
Onun bana pek anlatmadığı planları doğrultusunda son altı ay içindeki üçüncü taşınmamızı yaşadık bu arada. Hem depresyon geçirip hem taşınmak pek de iyi oluyor, herkese tavsiye ederim. En azından vücudunuzun çekmekte olduğu sonsuz acıların farkına varmıyorsunuz.
Önümüzdeki aylarda bir kez daha taşınırsak ben de soyadımı artık ‘‘Özturgutlar’’ olarak değiştireceğim, bunu da bilin istiyorum.
* * *
Dediğim gibi yazmamam tavsiye edilmişti; çünkü yazmaya oturmadan önce gazetelere göz atıyorum, hastalığım yeniden depreşiyor.
Raporlu olduğum için herhalde bir şey de demezler, biraz daha dinleneyim derken, geçen perşembe Babıáli'nin gerçek yüzünü bir kez daha gördüm ve acilen yazmaya karar verdim sevgili okurlar.
Bizim Babıáli ilginç bir yerdir. Arkanı daima kollayacaksın, bir an bile gardını düşürürsen hapı yuttun demektir.
Birkaç gün yazmadım ya, hemen unutmaya başlamışlar beni. Ve fırsat bu fırsat deyip yepyeni bir yazara tam bu sayfada, tam bu köşede yazdırmışlar geçen perşembe.
Süleyman Demirel bu yeni yazarın adı. Evet, o Demirel.
Şimdi Allah için bana dürüst cevap verin. Düşünsenize, sabah uyanmışsınız, siz de sloganın ikinci bölümünü benim gibi uygulayamadığınızdan tabii ki keyfiniz yok. Türkiye bildiğiniz gibi, çay koymuşsunuz ve elinizde de gayet tabii ki Hürriyet var (EN BÜYÜK HÜRRİYET BAŞKA BÜYÜK YOK).
Sayfaları çeviriyorsunuz ve yedinci sayfaya geliyorsunuz. Hangi yazarı görmek istersiniz karşınızda; beni mi yoksa Süleyman Demirel'i mi?
Yani bu sorunun cevabı umduğum gibi olmazsa işte o zaman hakikaten bu memleketten umudu kesmenin zamanı çoktan gelip de geçmiş demektir, bilmem anlatabiliyor muyum?
* * *
İlla Süleyman Demirel bir köşede yazacaksa benim üst düzey yöneticilere -ki kendilerini de özlemişim, şimdi fark ettim, hepsini öpüyorum- bir tavsiyem olacak.
Yedinci sayfa uygun değil ona, burası gayri ciddi olarak kalmayı amaçlayan, kurtarılmış bölge.
Demirel'in ciddiyetine uyan daha başka bir yer bulunması gerekiyor gazetede.
Benim önerim, İsmet Solak tatile çıktığı zaman Demirel onun yerinde yazılar yazsın.
İkisi de devlet adamı vasıflarına sahip, ciddi ve Anayasa ilkelerine uygun insanlar. Bu nedenle harika bir uyum olur gazete içinde de.
(ÖNEMLİ NOT: Bir süre önce bazı kanallardan ve gazetelerden arkadaşlar aradı. ‘‘Medyada solcu hákimiyeti olup olmadığını’’ sordular bana. Hoppala, bu da nereden çıktı dedim. İsmet Solak böyle yazdı dediler. İlk önce cevap vereyim diye düşündüm, sonra silkinerek kendime geldim. İsmet Solak dediyse doğrudur dedim. Nedenimi onlara açıkladım, sizlere de anlatayım. Her yazarın yazı yazarken fikir aldığı, ilham aldığı bir kaynak vardır. Örneğin, benim ilham kaynağım Rana. Her yazar için farklıdır bu durum. Ancak Türkiye'de ve belki de dünyada hiçbir yazarın İsmet Solak'la ilham kaynağı konusunda baş edebilmesi mümkün değildir. Çünkü onun ilham kaynağı Mustafa Kemal Atatürk. Rüyasında Atatürk'ü görüyor, o ne derse, rüyasında ne emrederse onu hemen yazıyor. Yalan söylüyorum sanarsanız geçen yılki Hürriyet arşivine bakın, doğru söylediğimi göreceksiniz. Fikirlerini doğrudan Atatürk'ten alan adamla ben niye kavga edeyim, değil mi ama? Dahası sadece bu nedenle de onun önerisi doğrultusunda Vural Savaş ve Çevik Bir bir parti kurarlarsa benim oyum banko bu partiye olacak, bunu da herkes bilsin.)
İşte bu kadar. Hoş geldin diyenlere hoş bulduk, demeyenlere de ancak gidersiniz canım, haydi başka sayfaya.
Paylaş