Serdar Turgut: Afet Hanım'ı seviyorum






Serdar TURGUT
Haberin Devamı

UZUN zamandır memleket meseleleriyle meşgul olduğum için hayatımdaki önemli bir değişikliği size haber vermeye vaktim olmadı.

Hayatıma bir bayan girdi, sevgili okurlar.

Adı Afet.

Son derece seksi, akıllı, kendi başına buyruk, ama beni de seviyor galiba.

***

Yazının bu noktasına kadar hayatta kalmış olmamdan anlamış olmalısınız ki Afet bir köpek.

Üç ay önce yolda bir bahçede altı-yedi minik yavru köpek gördüm.

Afet hemen dikkatimi çekti; çünkü grubun biraz dışındaydı, başını bir sağa bir sola eğerek, kardeşlerinin oyununu izliyordu. Onu öptüm, kucakladım.

Kolumun altına aldım onu, eve gelinceye kadar tek ses etmedi. Arada elimi yalama girişimleri oluyordu, birkaç kez iç geçirdi o kadar.

***

Ve Afet eve yerleşti.

O yerleşti de, şimdi biz acaba onu evde bırakıp tekrar göç mü etsek diye düşünmeye başladık.

Bazı veteriner ofislerinde duvarda bir yazı olur.

‘‘Köpek almadan önce iyi düşünün’’ der yazıda.

Biz bu uyarının nedenini kısa sürede anladık gayet tabii ki.

Hiperaktif değilmiş bizim Afet. Bu normal haliymiş, bir yaşına kadar sabır göstermemiz gerekiyormuş, ondan sonra biraz uslanacakmış. Öyle diyorlar.

Gayet iyi, teorik olarak anladım bunu ama Afet bir çoban köpeği. 3 ay içinde üç misline çıktı. İlk eve taşırken onu, kolumun altında bir kilometre yürüyebiliyordum.

Şimdi ise ancak iki elimle kaldırabiliyorum ve on metreden fazla yürürsem nefesim kesiliveriyor.

20 kiloya yaklaştı, ama bence 10 ton filan olmalı. Çarpınca size etkisi öyle oluyor yani.

Üstelik o bütün bu gelişmelerin farkında değil.

Kucakta oturmaktan büyük keyif alıyor. Sabah yatağa atlayıp bize küçük ısırıklar atmak, yatakta tepinmek istiyor.

Ve o her sevimli hareket yaptığında, biz ne olur ne olmaz diye ambulans çağırmayı düşünüyoruz.

***

Anladığım kadarıyla köpek eğitim kitaplarını yazan eğiticiler, köpeğin olduğu evde Rana'nın bulunma olasılığını göz önüne almamışlar. Onun için bazı şeylerin rasyonel, bilimsel olarak yapılabileceğini varsayıyorlar.

Üç-dört temel şey öğretilecek köpeğe ilk aylarda. ‘‘Otur’’, ‘‘Dur’’, ‘‘Gel’’, ‘‘Bekle’’, ‘‘Hayır’’ kelimelerini öğrenirse iş yarıdan fazlasıyla tamam. Ondan sonra Heidegger'i filan okumaya geçebilir bence.

Ben büyük sabırla bunları öğretmeye çalışıyorum. Gerçi fazla başarılı olduğum söylenemez; neredeyse ben havlamayı tam öğrendim, Afet'te tık yok. Neyse, yine de bilimsel olarak gayret ediyorum ya!

Rana ise köpekle ilişkimizde önceliğin bu tür komutlarda olduğu kanaatinde değil.

O, Afet'i karşısında görür görmez ‘‘Merhabaaaaaa’’ diyor ve el sıkışıyorlar.

Bu ‘‘merhaba’’yı da son derece müziksel bir şekilde söylüyor. Sadece bu kelimeyi söylerken sesi mucizevi bir şekilde güzelleşiyor bile.

‘‘Merhaaabaaaaaaaaaaaaa’’ diyor, elini uzatıyor. Afet de ona hediye verileceğini sanıp el uzatıyor ve Rana her defasında bana dönüp ‘‘Bak gördün mü, merhabayı anlamaya başladı’’ diyor.

Ben de ona, ‘‘Dur’’ ve ‘‘Hayır’’ komutunu bile anlamayı refüze eden bir köpeğin ‘‘Merhaaaabaaaaaaaaaaa’’yı anlamasının mümkün olmadığını, bu gerçekleştiyse eğer köpeği İtalya'ya götürüp bir sirke yüksek fiyattan satabileceğimizi söylüyorum. Ama bu da bir sonuca varmıyor tabii.

Merhabayı öğrense ne olacak yani, hiç durmayan bir köpek merhaba diyecek vakit de bulamaz ki!

Anladığım kadarıyla Rana ona ‘‘Merhaaabaaaaa’’dan sonra ‘‘Nasılsınız?’’ ‘‘Çoluk çocuk nasıl?’’, ‘‘Çay içer misiniz?’’, ‘‘Bir kokteyl alır mısınız?’’, ‘‘Hayır sizinle dans etmem’’ gibi lafları da öğretecek.

***

Tabii bu arada şu unutulmamalı ki, bizim evde yaşını başını almış iki de kedi var.

Afet onlarla oynamak istiyor ve ikisi bu oyun isteğini her zaman büyük bir savaş olarak algılıyor.

Her felaket çıkışında Rana bana, ‘‘Afet'i sen getirdin, barışı sağlamak da senin görevin’’ diyor.

Bu işi çözersem başbakan olmak için girişimde bulunacağım; çünkü o zaman Türkiye'de toplumsal uzlaşma gibi imkánsız bir olayı da ancak benim sağlayabileceğimi millet anlamış olacak.

Şu aralar durum böyle işte.

Yazarın Tüm Yazıları