Serdar Turgut: Acil durum teröristleri

Sedar TURGUT
Haberin Devamı

Daha önce birkaç kez anlattığım yaşanmış olayı yeri geldiği için bir kez daha tekrarlamak zorundayım. Kusuruma bakmayın.

1995'in ilk ayında bu köşede yazmaya başladım.

İkinci ayın sonunda, her gün gelen mektupların arasında bir tanesi dikkatimi çekti.

Zarfın görünümü bile belalıydı.

Hani şöyle ‘Bulaşma bana, yakarım’ der gibiydi zarf.

Açtım okudum

O günlerde Amerika'dan yeni döndüğüm için hálá daha normal, rasyonel bir ülkenin hislerini taşımaktaydım içimde.

Yani bugünkü gibi abukluğa tamamen alışmış, her an her şey olabiliri kabul etmiş bir halde değildim.

Gerçi ben Türkiye'ye alışığım doğal olarak.

Belaya kaşarlanmış durumdaydım o zaman da ama iki yıllık ayrılık bile ruhsal dengemi yeniden kazanmama neden olmuştu.

İki ay içinde yeniden normal Türkiye ruh haline dönememiştim ne yazık ki.

Ciddi görünümlü bir tehdit mektubuydu gelen ve ben o ruh haliyle bundan etkilendim tabii ki.

Hemen aşağıya koştum, bu işten anlayan arkadaşlara durumu anlattım.

Onlar da ‘‘Bu iş ciddi’’ dediler, çünkü gelen tehdit mektubu İBDA-C imzasını taşıyordu.

Yetkililere durum bildirildi.

* * *

Gelen cevap çok ilginçti.

Bunun bana özel bir ölüm tehdidi olmadığı, Türkiye'de gazetede yazı yazmaya başlayan her insana birkaç ay içinde İBDA-C imzalı bir tehdit mektubu yollandığı söylendi.

Ben hálá daha ısrarla yaşamın rasyonel olabileceğini düşündüğümden ‘‘Neden böyle bir şey yapıyorlar?’’ diye sordum.

Ne olur ne olmaz o gazeteci bir gün öldürülürse, cinayeti başkası da işlese İBDA-C'nin kendisi yapmış gibi üstlenebilmesi için gönderiyorlarmış mektubu.

Mektubu gönderenin İBDA-C olduğu da şüpheliydi tabii ki.

Örneğin o günlerde bir gün öldürülürsem olayı otomatikman İBDA-C'ye yüklemek için başkaları tarafından da atılmış olabilirdi tehdit mektubu.

* * *

Bunu duyunca gerçekten çılgın bir ortamda yaşamakta olduğumuzu iyice kavramıştım.

Bir memlekette cinayette örgütsel yarışı başkasına kaptırmamak veya baştan ne olur ne olmaz diyerek her derde deva bir tehdit mektubunu yazara göndermek akıl edilebiliyorsa o memlekette durum gerçekten vahimdi.

Bunun rutin olarak her yeni yazı yazmaya başlayana uygulanması da gerçekten çok ama çok acıklıydı.

Zaten özellikle 1995-1999 yılları arasında yaşananlar da benim kişisel deneyle anladığım abukluğu yüzlerce defa daha yaşattı bize.

O gün anladım ki bazı örgütler, bazı insanlar hani bizim eski günlerde ‘kara gün dostu’ diye kumbarada sakladığımız paralar gibi tutuluyorlar bir yerlerde.

Hani karikatür vardır ya, sigara tiryakisi sigarayı bırakmıştır.

Aylardır acı çekmektedir.

Kriz içinde dolandığı odada da bir kalın camın arkasında tek bir sigara durmaktadır.

Camın altında da ‘En büyük kriz anında kırın’ yazmaktadır.

İşte bir takım örgütler, bilmem hangi bela için bir yerlerde bekliyorlar ve gerekli görüldüğünde de harekete geçiyorlar.

* * *

Kim basar düğmeye, kim emirleri verir ben bilmem.

Dış bağlantı mı var, istihbarat örgütleri mi işin içinde onu da bilemem.

Komplo teorisini herkes gibi gayet tabii ki kurarım ama bunu da yapmak istemiyorum çünkü komplo teorilerinin de suyu çıktı artık.

Çiğneye çiğneye posa haline getirilmiş teoriler yine gündemde.

Hiç bıkmadan, sıkılmadan, utanmadan aynı şeyler konuşuluyor, yazılıyor.

Tek bir şey gerekli bu durumda.

Katil, katiller bulunsun.

Ondan sonra konuşalım.

Ondan sonra suçlayalım.

Türkiye katili bulunmayan cinayetler üzerine yapılan spekülasyonlar nedeniyle hálá daha modernizm öncesi bir toplum görünümünde.

Katil bulununcaya kadar yapılan bütün spekülasyonlara, suçlamalara da benim bu yüzden karnım tok.

Benim gibi de bir çok insan var. Uçlarda dolaşmayan, çatışmacı olmayan insanlar ‘‘Katilin ideolojisi olmaz. Olursa da biz bunu kabul etmeyiz’’ diyorlar ve daha şimdiden suçlamalara başlayanlara da açıkça söylemeliyim ki fazla saygı duymuyorlar.

Bu gerçeği herkesin görmesinde yarar var.



Yazarın Tüm Yazıları