Paylaş
Tüm olanlara ve de büyük ihtimalle daha da olacaklara rağmen hükümetin yapılması gerekenleri hálá daha yavaştan alması çok şaşırtıcı.
İnsan bu duruma bakarak ‘‘Acaba bir komplo mu var’’ diye düşünmeden de edemiyor.
Kriz başladığından bu yana birçok önemli şirketin ve daha da önemlisi büyük bankanın değeri dolar cinsinden korkunç derecede düştü.
Her geçen gün Türk şirketlerinin uluslararası piyasadaki fiyatları aşağıya çekiliyor.
Krizi uzatarak neredeyse damping yaptık şirket değerlerinde.
Kısa süre içinde yabancıların hızla Türk şirketi ve bankası satın almaya başlamaları durumunda kimse şaşırmasn.
Yani ben yabancı yatırıma gayet tabii ki karşı değilim ama Türk girişimcisi ve işçisinin alın teriyle yıllardır temelleri kurulmuş olan büyük şirketlerin ve bankaların da ‘‘ölü fiyatına’’ yabancıya satılmasına da çok üzülürüm.
İçimde bir his böyle bir ‘an’ın hızla yaklaştığını da söylüyor bana.
***
Eğer yabancı yatırımcılar da böyle bir ‘an’a hazırlanıyorlarsa o zaman Türkiye'ye yardım etmekte gayet tabii ki ağırdan davranırlar.
Çünkü krizin ‘‘derinleştiği’’ geçen her gün Türkiye'deki yatırımcıların ‘‘pes etmeye’’ daha da yaklaşması anlamına geliyor.
Ben eminim ki yabancılar daha şimdiden ‘‘kısa vadede’’ satın alınabilecek banka ve şirketlerin dökümünü yapmaya başlamışlardır bile.
Kimse buna yabancı sermaye yatırımı geliyor diye sevinmesin çünkü piyasa değerinin çok altında mal kapatacaklar ve yılların alınteri de neredeyse bedavadan sunulmuş olacak onlara.
***
Bu arada Türkiye'nin ihracatının temel direği olan orta ölçekli sanayici can çekişmeye başladı bile.
Son günlerde gözlerinden yaşlar akarak işçi çıkaran patronlarla karşılaştım ben.
Şimdi bazı sıkı solcular bu lafıma kızacaklardır biliyorum. Ama gerçek hayatta işler teoride yazılan gibi olmuyor gayet tabii ki.
O sanayiciler arasında neredeyse 20 yıldır aynı işçilerle çalışmış olanları var.
Yılın bilmem kaç günü birlikte yemek yemişler, patron işçisiyle arkadaş olmuş.
Bugün gelinen noktada ise ya işçi sayısı yüzde 50 azaltılacak, ya da fabrika tamamen kapatılacak.
Dolayısıyla yapacak bir şey yok. Anadolu'nun her yanında bu tür olaylar artık son günlerde defalarca yaşanmaya başladı, haberiniz olsun.
Büyük acılar, büyük bireysel dramlar yaşanıyor memleketin her yanında.
***
Dayanmaya çalışıyor dedim ya orta ölçekli sanayici.
Hükümet onları kurtarmaya çalışacak yerde bir darbe daha vurdu nedense.
Sigorta prim ödemelerini yüzde 42 oranında artırdı.
Binlerce işadamı nasıl yapıp da daha fazla işçi atmasam diye düşünürken, çabalarken, sigorta prim ödemelerini yüzde 42 artırmak bir sosyal cinayettir.
Sigorta prim ödemeleri bence de artırılmalı ama yeniden büyüyen Türkiye'ye ulaşılınca artırılmalı.
Bu iş bugün, krizin muazzam derinleştiği koşullarda yürürlüğe konulunca can çekişene ölümcül darbe vurulmuş oluyor, başka bir şey değil.
***
Türkiye'de Anayasa'yı eksik bulabilirsiniz, fazla bulursunuz, birçok kanundan hoşlanmazsınız, bütün bunlar fark etmez.
Bizim ülkede bu zaman zaman unutuluyor, Türkiye'de de ne yazık ki Anayasa ve kanunlara uyulması zorunluluğu var.
Bu satırları şundan yazıyorum.
Dün Telekom'un özelleştirmesinin iptal edilmesiyle sonuçlanacak bir mahkeme kararı alındı.
Ve herkes bir anda Mümtaz Soysal'ı suçlamaya başladı bu davaya neden oldu diye.
Oysa Mümtaz Bey sadece, bir ülkede yapılan tüm işlemlerdeki yasal temelin Anayasa'ya mutlaka uyumlu olması gerektiği gibi Hukuk Fakültelerinde birinci sınıfta okutulan bir ilkeye parmak basıyor, o kadar.
Bu karardan tek sorumlu olanlar bunca yıldan beri ya özelleştirmeye temel olacak yasaları Anayasa'ya uygun hale getirmeyi ya da Anayasa'yı değiştirmeyi başaramayanlardır.
Telekom'un satışı Anayasa bir kere delinse bir şey olmaz diyerek yapılamaz. Çünkü daha önce Anayasa delindi ikinciye artık tahammülü de yok.
Paylaş