Serdar Turgut: Acaba bu utanma işareti mi






Serdar TURGUT
Haberin Devamı

ÜLKEMİZDE hiçbir şey göründüğü gibi, anlatıldığı gibi değildir. Oyun içinde oyunlar oynanır, gizli pazarlıklar yapılır, el altından anlaşmalar sağlanır, yalan açıklamalar yapılır falan filan, bütün bunları artık herkes biliyor.

Son zamanlarda moda bir kavram olarak ‘döviz çıpasından kurtuldu’ deniliyor ya, 1990'lı yılların ikinci yarısı, Türkiye'nin de birçok anlamda çıpalarından kurtulduğu bir dönemdi.

Ahlak çıpası kırıldı Türkiye'nin o dönemde. Kamusal sorumluluk çıpası yıkıldı ve hemen her türlü siyasi tavır ‘yıkıcı’ olmaya başladı.

Her şey birbirine karıştı, toplumsal alanda ilişkileri düzenleyici bütün ahlaki kaygılar tümden bir yana bırakıldı. Davranış normları hiçbir ülkede görülmeyecek bir şekilde bize özel biçimde yeniden tanımlandı.

Bunun doğru olduğu, iyi olduğu, olması gereken olduğu yolunda ideolojiler üretildi, yayıldı...

Açıkçası bir çılgınlık yaşadı Türkiye. Döneme damgasını vuran isimler sadece toplumsal tahribat yaptıklarını, bireysel olarak yırttıklarını zannederlerken, kendilerini de tahrip ettiklerini, kendi sonlarını hazırladıklarını anlayamadılar.

Ve bugünlere gelindi.

* * *

Tarihin bu daha bitmemiş, son anlarının yaşandığı o kesitte olan bitenin hálá daha tam tartışılmadığı bir dönemde Kemal Derviş'in ülkeye çağrılması acayip gelmişti bana.

İlk önce ‘‘Acaba ekonomi doktrininde bizimkilerin bilmediği çok yeni şeyler mi biliyor, onun için mi getirildi?’’ diye düşündüm bir aralar.

Ama böyle bir şey yoktu tabii ki.

Bir süre ‘‘Acaba bilmediğimiz bağlantıları mı var da tahmin edemeyeceğimiz ölçüde büyük paralar mı getirecek’’ diye fikir yürütmeye başladım. Görünen o ki bu da doğru değil.

En sonunda hazırlığı süren ekonomik progamı beklemeye başladım. Bunun hazırlanması 53 gün sürünce ‘‘Bu sefer tamam devrim geliyor sonunda’’ dedim

Açıklamalarında ekonomik tedbir anlamında 53 gün çalışmayı hak edecek radikallikte bir şey de yoktu.

* * *

Kemal Derviş'in neden geldiğini anlamaktan tam umudumu yine kesiyordum ki onun basın toplantısından hemen sonra üç ‘liderin’ basın toplantısı başladı.

Ve başladığı gibi de üç dakikada bitiverdi.

Onun neden burada olmak zorunda olduğunu da net olarak anladım o üç dakikada.

Bence Türkiye'de siyasi liderlerin de utanma hisleri olduğu yolunda ilk işareti biz 14 Nisan günü aldık sevgili okurlar.

Ne diyordu Derviş açıklamalarında satır aralarında. ‘Artık’ vatandaşa yalan söylenmeyecek, ‘artık’ bol keseden siyasi paralar dağıtılmayacak, ‘artık’ kamu bankaları sömürülmeyecek, ‘artık’ görev zararları saklanmayacak, ‘artık’ çocuklarımızın geleceği tehlikeye atılmayacak.

Bu ‘artık’, ‘bundan böyle’ kelimeleri çok önemliydi. Derviş'in basın toplantısında bu kelimelerin her söylenişi bugün gündemde olan siyasi liderlerin suratına vurulan bir şamardı.

Bütün bunları yapanlar, yalanlar söyleyenler, geleceğimizi harcayanlar kendilerinden bahsedildiğini gayet iyi biliyorlardı.

Bunun için utandılar, bunun için Derviş'in yanında duramadılar, bunun için de ayrıca üç dakikada basın bildirisi okuyup, soru almadan, almaya cesaret edemeden başları öne eğik dağıldılar.

Kendileri yapamayacaktı bu açıklamaları, çünkü yuhalanırlardı, herkes ‘‘Pes artık bu ne utanmazlık’’ derdi, ama bunların yapılması da gerekiyordu, dünya bunu bastırıyordu ve işte bu yüzden de Derviş buradaydı.

* * *

Utanıyorlar, korkuyorlar, çaresizler, dönemlerinin kapandığını biliyorlar...

Ve görün bakın öç almaya kalkışacaklar. Bence son çırpınışları olacak bu ama yine de deneyecekler bunu çünkü artık kaybedecek bir şeyleri kalmadı.

Bugün bir referandum yapılabilse ben inanıyorum ki halkın yüzde 90'ı önümüzdeki iki yılı bir geçiş dönemi teknokratlar hükümetiyle mi yoksa bugünkü hükümetle mi atlatalım sorusuna ilk şıkka evet diyerek cevap verir.

Bunu da biliyorlar.

Yazık, insan üzülüyor da bu duruma. Geçtiğimiz 5-6 yıl içinde sadece bazı kişisel çıkarlar için ülke tahrip edildi, onu tahrip edenler de tahrip oldu.

Bazıları bunun farkında bazıları henüz değil, ama onlar da fark edecek bunu.

Belki de daha şimdiden bu ülkenin çocuklarının geleceğiyle de oynanmış durumda.

Hiç olmazsa torunların geleceğini kurtaralım, 1990'lı yılların ikinci yarısında kurulmuş olan hastalıklı toplumsal ilişkiler kümesini kurtarıp yeniden canlandırmaya çalışan hastalıklı beyinlere artık izin vermeyelim.

Yazarın Tüm Yazıları