Serdar Turgut: Abartılı hisler ülkesi

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Yolda küçük bir kaza oldu diyelim.

Dikkatle izleyin olupbiteni.

İki şoför de inanılmayacak derecede büyük bir kızgınlıkla inerler arabalarından.

Ağızdan küfür çıkar mutlaka.

Tabii işe böyle başlayınca da çözüm bulma ihtimali baştan ortadan kalkar doğal olarak.

Örneğin, bir insanın sülalesine sövmek, bir tartışma sürecinin ben diyeyim sekizinci siz deyin dokuzuncu aşamasında gelinebilecek bir nokta olmalıdır.

Aradaki yedi aşamayı atlayıp herhangi bir rutin tartışmaya sülaleye söverek başladığınızda önünüzde fazla atacak adım da kalmaz.

Manevra alanınız kısıtlanır.

Ondan sonraki aşamada ya döveceksiniz karşınızdakini ya da mecburen öldüreceksiniz.

Memlekette en basit tartışmaların bile cinayetle sonuçlanmasının nedeni de budur.

***

Bunu geçen gün zorlanarak götürüldüğüm bir konseri izlerken düşündüm.

Aslında fena değildi konser.

Konser bitiminde halk birden ayağa fırladı ve çılgınca alkışlamaya başladı.

Düşündüm kü ‘‘ayakta alkış’’ bu kadar ayağa düşürülmemeli.

Bir sanatçıyı ayakta alkışlamak, ona verilen değerin en yüksek dışavurumudur.

Bizde ise her konser sonunda, sahnedeki performans nasıl olursa olsun ayakta alkışlama modası başladı.

Sanki izleyiciler, ‘‘Sahnedeki de pek yoruldu, ter döktü bizim için, bari biz de onu ayakta alkışlayarak memnun edelim’’ diye düşünüyorlarmış gibi geliyor bana.

En rutin performans bile ayakta tezahüratlarla, dakikalarca alkışlanırsa o zaman gerçekten büyük bir sanatçı konser verdiği zaman ne yapacağız?

Onu diğerlerinden farklı olarak sevdiğimizi gösterebilmek için ters takla mı atacağız salonda?

Karılarımızı omuzlarımıza alıp, koşacak mıyız bir duvardan öbür duvara?

Yerlerde titreyerek sürünüp, sahnedeki kişiye taptığımızı öyle mi göstereceğiz?

Jilet de atamayız ki kendimize, o lümpen proletaryaya özgü bir şey; biz ise harbi lümpen burjuvayız. Jilet yakışmaz bize.

Bir de şu var; siz ayağa kalkmayıp yerinizde alkış tuttuğunuz takdirde çevreden kötü bakışlara da muhatap oluyorsunuz. Bölücülük yapıyormuş gibi hissediyorsunuz kendinizi.

Örneğin, bana da aynı şey oldu son konserde. Çareyi tuvalete gidiyormuş gibi yapıp salondan kaçmakta buldum.

Ayağa kalkmadığım için beni yuhalarlar diye çok korkmuştum, kaçınca rahatladım.

Gerçi salona geri döndüğümde bu kez de Rana azarladı beni ama olsun, ona bile razıydım.

***

Abartma huyu bizim gazetelerde de var.

Bir de bakıyorsunuz birinci sayfada dokuz sütuna manşet olmuş bir konu.

Ben bu durumlarda hep ‘‘Acaba Üçüncü Dünya Savaşı çıktığı takdirde ne yapacaklar’’ diye düşünürüm.

Bulabildiğim tek çözüm yolu ise şu oldu.

Normal zamanda rutin olay bile dokuz sütuna manşet olabiliyorsa, Üçüncü Dünya Savaşı çıktığı gün gazetelerde manşet enine değil boyuna atılmalıdır.

Gerçi okuyucu sol tarafta aşağıdan yukarıya atılacak manşeti ilk başta okumakta zorlanacaktır, ama bir süre sonra gazeteyi yana çevirip, manşeti okumayı becereceklerine eminim.

Böylelikle hayatta mutlaka var olması gereken önem sıralaması hiyerarşisi de bozulmamış olacaktır.

***

Genetik özelliğimiz bu bizim.

Aşkımızı da nefretimizi de abartarak ifade ediyoruz.

En rasyonel, en soğukkanlı düşüneceğini tahmin etiğiniz kurumlara bile sirayet etmiş bu abartılı tepki huyumuz.

Hatırlayın, 28 Şubat'a giden süreçte Sincan'da bir tip türemişti.

Belediye başkanı olan bu tip, şeriat düzeni isteyen tiyatro eserlerinde İran büyükelçisi ile birlikte şeref misafiri filan olmuştu.

Bir gün Sincan'da tanklar meydanda dolaştı, olay bitiverdi.

Ben o tepkiyi de abartılı bulmuştum, şimdi konu gereği yeri geldiği için söylüyorum.

O tipin çapı neydi ki yani? Tank yerine iki harp okulu öğrencisi meydanda sigara içseydi bile olay kökünden çözülürdü.

Hayır, yanlış anlamayın, tanka karşı olmam ideolojik nedenden değil.

Ancak yine hayatın her yerinde yapılan yanlış orada da yapıldı.

Basit olayda bile tank çıkarılınca insanın önündeki opsiyonlar daralıyor.

Diyelim ki bir başka yerde, çok daha vahim bir gelişme yaşandı.

Basit olayda tank olunca, daha vahim olayda sizin de daha ciddi olduğunuzu kanıtlamanız için başka şeyler yapmanız gerekecek.

Cruise füzesi mi geçireceksiniz ahalinin kafasının üzerinden?

Jetlerle sorti mi yapacaksınız?

Tabii ki hayır.

Belki yine en fazla tank gerekir, ama o da daha önce basit olayda kullanılmış olduğundan vahim olayın önemi azalıyormuş gibi bir yanlış izlenim doğacaktır.

Özetle şunu demek istiyorum:

Tepki gösterirken kızgınlık aşamalarını doğru kullanmak gerekiyor.

Bilmem anlatabiliyor muyum?



Yazarın Tüm Yazıları