Paylaş
POPÜLER kültürün lügatına ‘‘Öteki Türkiye’’ adı altında geçmiş olan Türkiye'nin sosyolojik gerçeğini daha farklı boyutta irdelemeye çalıştım son zamanlarda.
Çünkü bu konu sadece ekonomi bilimini ilgilendiren, sadece ‘‘gelir dağılımı’’ perspektifinden ele alınabilecek bir mesele değil.
Olay direkt olarak siyaseti ilgilendiriyor, çünkü doğal olarak sonuçta ‘‘gelir dağılımı’’ politikası siyasi tavırlarla ilgili bir karar alma sürecidir.
Ve tabii ki her ‘‘gelirler politikası’’ tercihinin altında da sınıfsal bir tercih yatar.
Bazı insanlar ‘‘yeni ekonomi’’ denilen şeyde -ki bu kavram da son derece yanlış, bunun neden yanlış olduğunu başka bir yazıda anlatacağım- ‘‘sınıf’’ gibi bir kavramın artık kalmayacağını, bu kavramın artık ‘‘bayağılaştığını’’ filan düşünüyorlar.
Bunu düşünüp, yazdıkları için de anında hayli net bir sınıfsal tavır alıyorlar ve kendi yaşamlarındaki bu bariz çelişkinin farkında bile değiller.
Tabii ‘‘sınıf’’ kavramı hem dünya tarihindeki hem de Türkiye'ye özgü tarihteki yaşananlar nedeniyle çok da hoş çağrışımlar yapmıyor insanların kafasında.
Ancak ne yazık ki bu kavram kullanılmayınca da dünyayı anlamak hálá daha mümkün değil ve bunun yol açtığı durumları her gün köşelerinde yazılar yazan birçok insanın yazılarına bakarak görüp üzülebilirsiniz.
* * *
Dediğim gibi ‘‘Öteki Türkiye’’ ekonomik bir kavram olmanın dışında siyasi bir konu.
Ve ‘‘Öteki Türkiye’’yi anlamaya çalışırken, Fazilet Partisi sorunu üzerinde düşünmemek imkánsız.
Çünkü Fazilet Partisi dışındaki bütün partiler ‘‘Öteki Türkiye’’ diye adlandırılan ve uygulanmakta olan politikalar nedeniyle bugün sayıları hızla artmakta olan ezici çoğunluğu tamamen unutmuş gözükmektedirler.
Sadece Fazilet Partisi bu kitlenin içinde çalışıyor. Yardımlaşmalar yapılıyor, geleceğe yönelik somut vaatler veriliyor, içeriği çok tutarlı olmasa da en azından bu kitleye bir ‘‘alternatif’’ sunuluyor.
Biz devekuşları gibi davranıp, gerçekliği unutmaya çalışsak da bir başka konu daha var. Fazilet Partisi'nin bu insanlara sunduğu alternatif sadece ekonomiyle ilgili değil, alternatif bir ‘‘yaşam biçimini’’ de içeriyor.
Gayet normal Fazilet Partisi'nin yapmakta olduğu şey. Aslında her siyasi partinin yapması gereken şey geleceğe yönelik alternatifler sunmak.
Ancak Türkiye gerçeğinde Fazilet Partisi tek ‘‘muhalefet’’ olarak kaldı, diğer partiler ise tam anlamıyla bugünkü veri sistemin savunucusu durumdalar.
* * *
Ancak burada da bir çelişki çıkıyor ortaya. Bu ‘‘veri sistemden’’ kimse de memnun değil.
Herkesin farklı nedeni var, farklı şikáyetleri var olanbitenden, ancak ortak gelinen nokta ‘‘genel bir memnuniyetsizlik’’.
Bugünkü sistemi bütün hararetiyle savunan partilerin kitlesi de memnun değil sistemden. Bir şeylerin aksamakta olduğunu biliyor, iktidarın da yaptıklarından memnun değil ancak bu konuyu gündeme getiremiyorlar.
Kendi beyinlerinde sansürlüyorlar meseleyi.
Ve böyle davranmalarının tek nedeni de aslında siyasi tarihimize 28 Şubat süreci olarak giren o ‘an’la ilgili.
Bu konuyu açmak gerekiyor, çünkü Türkiye bu meselede tıkanıp kaldı ve sonuçta konu hepimizin yaşamını direkt olarak ilgilendiriyor.
* * *
Benim düşüncem şu: Eğer Refah Partisi kendisine toplumsal süreçler nedeniyle tanınan iktidar şansını iyi kullanabilseydi, bugün Türkiye çok daha demokratik bir ülke olur ve Avrupa Birliği'ne üyelik süreci de radikal biçimde kısalırdı.
Refah Partisi muhalefetteyken sürdürdüğü demokrasi söylemini, iktidardayken tamamen unuttu.
Ve çok kısa süre içinde hem Türkiye'deki çoğunluğun hem de dünya kamuoyunun ‘‘çağdaş, demokrat, Avrupa normlarına uygun’’ bir siyasi İslami hareket olabilmesi umutlarını iktidar dönemindeyken kendi elleriyle yıktı.
Bunu görmeden 28 Şubat üzerine gözlemler yapmak, bu süreci harekete geçirenleri suçlamakla yetinmek konunun yine anlaşılamamasına yol açar.
Fazilet Partisi o gün iktidardayken kaybettiği prestijini, bugün muhalefette, ‘‘Öteki Türkiye’’ içinde pozisyon alarak kazanmaya çalışıyor.
Yine en demokrat onlar, çünkü onlar ile bugün kimsenin memnun olmadığı sistemi savunan partiler arasında var olan boşluğu doldurabilecek, Avrupai, demokrat, çağdaş dünyayı anlamış bir sosyalist hareket yok.
Ve bu durum Türkiye'yi yine büyük bir siyasi krize doğru sürüklemekte. Bunun nedenlerini de yarın açmaya çalışacağım.
Paylaş