Paylaş
TÜM meseleler yine dönüp dolaşıp benim ‘‘Öteki Türkiye’’ olarak adlandırdığım kesimde olan bitende düğümleniyor.
Şunu açıkça söylemek gerekir; Türkiye'de bugün 28 Şubat sürecine açık destek veren partiler ‘‘Öteki Türkiye’’yi unutmuş durumdalar.
Bu partilerden bir tek DYP, ‘‘Öteki Türkiye’’ye sahip çıkabilmek için birkaç utangaç girişimde bulundu ama ne insanlar o partiden gelebilecek herhangi bir önerinin samimi olduğuna inanıyorlar, ne de DYP için ‘‘Öteki Türkiye’’de artık manevra alanı mevcut.
Çünkü alan Fazilet Partisi tarafından kaplanmış durumda.
* * *
Bu durum Türkiye açısından çok da rahatlatıcı bir durum değil gayet tabii ki.
Çünkü Fazilet Partisi, veri kabul edilenin dışında ‘‘alternatif bir yaşam biçimi ve birey olma anlayışını’’ temsil etmekte.
Bu anlayış ‘‘rejim’’ olarak tanımlanan ve cumhuriyetin ilk yıllarından beri yerleştirilmesine çalışılan yaşam biçimi ve birey olma anlayışı ile büyük zıtlıklar ve uzlaşması zor görünen çelişkiler içeriyor.
Geçmiş dönemlerde cumhuriyetçi kadrolar bu zıtlıkları aşmakta fazla zorlanmadılar, çünkü 28 Şubat gerçeğinde de görüldüğü üzere aslında toplumun ağırlıklı kesimleri ve nüfusun önemli bir bölümü getirilmek istenilen ‘‘öteki’’ yaşam biçimini istememekteler.
Ancak bugün tarihimizde ilk kez, elde tutulmakta olan bu önemli koz kaybedilmek üzere.
Her şeyin temeli ekonomi. Siyaset bunun üzerine kuruluyor ve yapılabileceklerin sınırı da ekonomiyle çiziliyor.
Rejimi savunan kadrolar, kendi tabanlarını oluşturan toplumsal kesimleri ekonomik süreçte kaybetmek üzereler.
Türkiye'de gelir dağılımı öylesine kötüleşti, fakirlik öyle arttı, toplumsal sınıflar ve kesimler arasındaki uçurumlar öylesine büyüdü ki, doğal olarak zorluklara katlanmak pahasına da olsa, alışılan yaşam biçimini korumaya çalışan güçlere destek veren toplum kesimleri bu desteklerini çekmek üzereler.
Bunu hayal áleminde dolaşmakta olan iktidar partileri görmüyor, Fazilet Partisi görüyor. Tüm stratejisini de aradaki bu ‘görme farkını’ vurgulama üstüne kurmuş durumda.
* * *
28 Şubat süreci toplumda ilk kez askerlerin yıllardır başarıyla uyguladıkları devlet politikası ile hükümet politikalarının birbirlerinden ayrılmaması mücadelesine toplumun gönüllü destek verdiği bir süreçtir.
27 Mayıs'ta, 12 Mart'ta ve 12 Eylül'de bu destek başta yoktu, darbe olduktan sonra zaman içinde destek arkadan geldi.
28 Şubat süreci işte bu nedenle önemlidir ve zorlama boyutunu ön plana çıkaran insanlar bu konuyu da bence bir an önce düşünmelidirler.
Aradan çok fazla bir zaman geçmedi aslında ama şimdi o günlerde var olduğunu gördüğümüz bu toplumsal desteğin hızla erimekte olduğu bir sürece girmiş durumdayız.
Bunun temeli ekonomik. Halkın büyük bölümü kendi fakirleşme nedeni olarak bugünkü hükümeti ve uygulanan politikaları görüyor.
Ayrıca hükümeti algılama sürecinde bir mantık atlaması da yaparak 28 Şubat sürecini savunan bu hükümetten yola çıkıp, ekonomiye olan tepkisini de 28 Şubat sürecine yönelik bir tepkiye kanalize etmeye başladı.
Fazilet Partisi de bütün gücüyle bu mantık atlamasını güçlendirmek için çalışıyor ve ortam müsait olduğu için de, muhalefet yapacak kendisinden başka bir güç, sol bir alternatifi olmadığından meydanı boş bulduğu için, atıp tutuyor.
* * *
Bence hem ekonomide hem de siyasette kritik noktaya gelindi.
İkisinin çözümü de ortak bir noktada buluşuyor. Türkiye'nin bölüşünm sorunlarını çözmeye soyunacak, üreterek ülkeyi ve bölüşülecek pastayı büyütecek, orta sınıfı yaratıp kollayacak demokratik sosyalist bir siyasi harekete acilen gereksinim var.
Fazilet Partisi dışındaki partiler toplumda yaşanmakta olan gerçek meselelere parmak basacak düşünce sistematiğine ne yazık ki sahip değiller.
Fazilet Partisi ise sorunlara sahip çıkmakla birlikte iktidara gelmesi durumunda bizlerin alıştığımız yaşam biçimimize Refah iktidarında olduğu gibi tekrar savaş açmayacağı garantisini vermiyor, veremiyor.
Cumhuriyeti kuran kadroların devamı olan güçler ve bunun en önemli çekirdeği olan askerler ise Fazilet'in iktidar olması alternatifi karşısında bence panikliyorlar, çünkü son günlerde yaşananlar yapılması muhtemel müdahalelere toplum desteğinin sağlanmasının 28 Şubat'ta olduğu gibi pek de kolay olmayacağını düşündürüyor.
Ekonomi ile ilgili yazıları bu korkunç zıtlaşmayı rasyonel bir şekilde çözebilecek, bir an önce farklı ama tek bir Türkiye yaratılması sorumluluğunu üstlenecek, Türkiye'yi gerçek bir demokrat kimliğiyle Avrupa'ya taşıyabileceğine inandığım toplum güçlerine ‘‘Uyanın, kendinize gelin’’ çağrısı yapmak için yazdım aslında.
Paylaş