Paylaş
YENİ bir film senaryosu üzerinde çalışıyorum. Stanley Kubrick'in ‘‘2001 Uzay Macerası’’ filminden direkt olarak Türkiye'ye adapte edilmiş bir film olacak bu.
Öykü şöyle: Bilim adamlarının yıllardır büyük bir merakla araştırdıkları, uzayda var olduğu tahmin edilip de bir türlü görülemeyen ‘‘Kara Delik’’ sonunda nihayet Türkiye'de ortaya çıkar.
Bunun ortaya çıkış biçimi de hayli ilginçtir.
Ecevit'in başbakan olmasıyla birlikte Türkiye Cumhuriyeti hükümetinde bir iktidar boşluğu meydana gelmiştir.
Zaman içinde bu iktidar boşluğu öylesine muazzam, öylesine büyük hale gelmiştir ki sonunda ‘‘iktidar boşluğu’’ olarak başlayan süreç ‘‘Kara Delik’’e dönüşmüştür.
İşte film bu adına hükümet denilen kara delikte araştırma yapıp, meselenin temeline inmeye çalışan bilim adamlarının öyküsünü anlatmayı amaçlamaktadır.
* * *
Fikri Kubrick'ten kopya çektiğim için felsefe de yapmak zorundayım doğal olarak.
Film direkt olarak günümüzde başlamıyor. Geçmişle bugünü, bugünle yarını birbirine bağlayan sahneyle hikáyeye giriyoruz.
Bugün Ankara şehrinin kurulmuş olduğu yerde, bundan yüzyıllarca önce bir gün aniden bir koca siyah taş duvar beliriveriyor ovanın ortasında.
Kubrick bu taş duvarın etrafında orangutanları kullanarak sahneyi çekmişti.
Ben ise düşüncesi, bilgisi, kültürü olmayan, para kazanmaktan başka hayatta tek bir şey düşünmeyen, saygısız, sevgisiz, terbiyesiz kara cahilce saldırgan angut-insan tiplerini kullanacağım bu sahneyi çekerken.
Onlar orangutanlar gibi taşın etrafında zıplayacaklar, bağıracaklar, tezahürat yapacaklar, birbirlerini dövecekler.
Bu arada Wagner'in müziği çalacak doğal olarak.
Bu sahneyi ben Kubrick'ten çok daha ucuza çekeceğim çünkü orangutan hem az bulunan bir yaratık hem eğitilmesi pahalı.
Angut-insanlardan ise milyonlarca var, hepsi işsiz ve mesleksiz ve üstelik orangutan gibi davranmayı onlara öğretmeye de gerek yok. Doğal olarak, içgüdüsel olarak bilirler ne yapacaklarını.
* * *
İlk sahne böyle kapanıyor.
Hemen günümüz Ankara'sına geliyoruz. Eskiden büyük taş duvarın aniden beliriverdiği yere bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni dikmişler.
Zaten uzayda aranırken aniden Ankara'da ortaya çıkan kara deliğin giriş ağzı da TBMM-bakanlıklar arasındaki bölgede bulunuyor.
Bilim adamları işte bu ağzın önünde giriş için son hazırlıklarını tamamlamaktalar. Filmde heyecan dozu bu aşamada çok artıyor.
Çünkü kara deliğin içine bir girilince hiç çıkamamak da var. Gerçi deliğin oluşum nedeni artık bilim adamlarınca iyi biliniyor. Türkiye'deki muazzam iktidar boşluğunun doğal genişlemesi sonucunda oldu bu.
Ama yine de içine girilince neler olacak, bu da ayrı merak konusu.
* * *
Ve filmin son bölümü.
Kara delikteki muamma artık keşfedilecek.
Son derece trajik bir klasik müzik parçası eşliğinde uzay gemisi kara deliğe giriyor.
Işık hızından daha hızla gitmeye başlıyor.
Bilim adamları Türkiye'nin geçmişini tekrar yaşamaya başlıyorlar.
Hiç bitmeyen belalar, darbeler, kaybolan hayaller, kaybolan umutlar, mutsuzluklar, korkular, üçkáğıtçılar, sahtekárlar, bir film şeridi gibi geçiyor kara deliğin duvarlarında.
Sonra uzay gemisi yavaşlamaya başlıyor.
Bir kapı görünüyor uzayın diplerinde.
Arka planda bir bebek ağlaması sesi geliyor.
Bilim adamları kendi yaşlılıklarını bebeklikleriyle aynı anda yaşamaya başlıyorlar.
En sonunda aralarından bir tanesi cesaretini topluyor ve kapıyı açıyor.
Koskocaman bir odaya açılıyor kapı. Film Stanley'in olsaydı ortada filmin başında eski Ankara'da aniden beliriveren koca siyah taş dururdu.
Ama bu film başka. Bu alaturka film. Odanın ortasında bir insan durmaktadır.
Bilim adamları kara deliğin en sonundaki noktada durmakta olan bu esrarengiz kişiyi çıkaramazlar ilk önce. Onu kimse tanıyamaz.
Sonunda bir tanesi, ‘‘A, bu kara deliğin ortaya çıkmasına neden olan iktidar boşluğunu yaratmış olan Ecevit'in sürekli sol omuz başında duran kişi değil mi?’’ diye sorar.
Ve aniden herkes tanır onu. Ve film Hüsamettin Özkan'ın yine resmen tek bir laf etmemesiyle sonuçlanır. Son sahnede Özkan bilim adamlarını ‘‘of the record’’ konuşmak üzere kapıdan dışarıya çıkartırken görülür.
THE END
Paylaş