Paylaş
Yalta Konferansı’na şuurunu kaybedecek kadar hasta bir halde katılan Roosevelt; ‘füze krizi’ sırasında günün yarısını yatakta geçirmek zorunda olan Kennedy; Salazar, Franco, Mao, Kruşçev, Brejniev, Papa 7.Pie, Stalin, Nixon ve benzerleri. Prof. Jean Bernard’ın (2) dediği gibi “ne sağlık durumunun ülkeyi yönetmeye veya orduya kumanda etmeye elvermediğini ne de bunun, vatandaşları açısından vahim sonuçları olabileceğini kabul etmeye yanaşan hastalar”.
Prof. Bernard, Fransa Cumhurbaşkanı’nın ruh ve beden sağlığını izlemek üzere, üyeleri Anayasa Mahkemesi tarafından seçilen bir Tıp Komisyonu önerir. Hekimler rapor edecek, hâkimler gereğini yapacak.
Keşke. Ama çalışma hayatına uygulanabilir bir proje değil galiba…
*
Konu sağlıktan açılmışken, çalışanların patronlardan bir iki isteği var, onları aktarayım.
1. Oturduğu koltuğu hak etmeyen, kifayetsiz, yeteneksiz, hasılı ‘zavallı’ yöneticilerle çalışanlara, en azından bir ‘yıpranma tazminatı’ ödensin, diyorlar yarı şaka. Çünkü - ne düşük maaşlar, ne iş yoğunluğu, ne performans baskısı, ne fazla mesai, ne trafik… - biz çalışanları ‘kötü yönetici’ kadar yıpratan bir şey yoktur.
2. Ruh ve beden sağlığından çoktan vazgeçmişler de… İş bilen ve işini bilen yöneticiler olsun, yeter, diyorlar. Ha bir de, aman, ‘insan ilişkileri özürlü’ olmasın. (Galiba bu tanım ‘öküz’ün nazikçesi.)
3. Ayrıca, yönetici seçerken, size zahmet, diplomasının, girip çıktığı şirketlerin, hafta sonları ata mı biner, yelkenli mi yapar gibi endişelerin yanısıra, asıl bir gastroenteroloji raporu isteseniz. Hani sindirim sisteminde bir arıza olmasın:
O koltuğa oturtacağınız o kadın, o erkek, o koltuğu hazmedebilecek midir? Yetki ve makam onu nasıl değiştirir?
Zaten (özetle) ‘Her çalışan, başarısız olduğu mevkiye kadar yükselir ve orada durur; böylece her yönetim kademesi başarısız yöneticilerce işgal edilir’ diyen Peter (Prensibi) Sendromu’ndan muzdaribiz, diyor çalışanlarınız…
Bir de bizi ‘Gregor Samsa Sendromu’ ile uğraştırmayın, n’olur.
Sizin zamanınız kıymetlidir, kitap okuyacak vaktiniz yoktur, isterseniz özetleyelim:
Kafka’nın Değişim romanında, ana karakter Gregor Samsa, insan olarak girdiği yatağında, bir sabah bir ‘bokböceği’ olarak uyanır.
Sanıyorum çalışanlarınız size, “İyi kötü ‘insan’ olarak oturduğu o koltukta, bokböceğine dönüşecek birini başımıza bela etmeyin!” demek istiyorlar. (3)
Gerçi, kendileri bile “Ya biz neyi kime anlatıyoruz ki...” diye gülüyorlar ama…
(1) Pierre Rentchnick ve Pierre Accoce (Stock, 1976)
(2) Prof. Jean Bernard (1907-2006) – Hematolog, onkolog doktor. Fransız Akademisi üyesi. Ulusal Etik Danışma Komitesi Kurucu Başkanı. Bilimler Akademisi ve Ulusal Tıp Akademisi Başkanı.
(3) Kafka, ‘Ungeziefer’ kelimesini kullanır. Sanırım ‘mekruh hayvan’ anlamında bir kelimedir bu. Samsa’ya ‘bokböceği’ diyense, bir temizlikçidir.
Not: Serdar Devrim'in bu sitede yer almayan eski İK yazılarını http://serdardevrim-ik.blogspot.com.tr/ adresinde bulabilirsiniz.
Paylaş