Paylaş
Aklıma gelen iki meziyetten. Yer durumundan iki tane. (Tabii ki başarının şartı olan özellikleri külliyen beğendiğimi söylemek istemiyorum. Eleştirdiklerim de var. Ayrı konu.)
Zamana hâkimiyet
Sıfatları doğru seçememiş olabilirim: Çok çalışan insanlarla, kesif çalışan insanları birbirinden ayırmak gerekir. (Çok iş yaparmış gibi yapanlar konumuz dışında, gerçekten çalışanlardan söz ediyorum.)
Farkı şöyle bir örnekle anlatmaya çalışayım: Her ikisi de 8 saat başını kaldırmadan mesai yaptığında, birincisi 1 jul iş yapıyorsa, ikincisi mesela 2 jul iş çıkarıyordur...
Hürriyet İK’da birkaç haftadır Burcu’nun (Özçelik Sözer) yaptığı CEO röportajlarını okuyorsunuz. Alanlarında Türkiye’nin en başarılı insanları. Türkiye’nin, binlerce insan çalıştıran, en büyük şirketlerini yönetiyorlar. Ama hepsi, mutlaka benimkinden kat be kat yoğun mesailerini hakkını vererek (değil mi, madem ki o koltukta oturmaya devam ediyorlar – özellikle uluslararası şirketlerde aksi mümkün değildir) aile hayatlarından, çoluk çocuklarından, sporlarından, hobilerinden fedakarlık etmiyorlar. (Elbette, ekonomik imkanları da buna destek oluyor, bu hususu da unutmayalım.
Okurlardan da ‘benim de o kadar maaşım olsa, benim de hizmetçi tutacak param olsa...’ diye fırça yemeyelim! Ama paradan ibaret değil.)
Kim söylemişti, nerede okudum unuttum, “Çok meşgul insanlar, her şeyi yapacak vakit bulurlar” diyordu bir yazar.
Muhtemelen başarılı insanlar zamanlarını çok daha iyi, akıllı, disiplinli kullanıyor ve çok daha kesif ve verimli (sonuca dönük) çalışıyorlar.
Tabii sebep sonuç yönü tartışılabilir. Yukarıdaki cümleyi tersyüz etmek de mümkün:
Muhtemelen zamanlarını çok daha iyi, akıllı, disiplinli kullanan ve çok daha yoğun (konsantre) ve verimli (sonuca dönük) çalışan insanlar, daha başarılı oluyorlar.
İkisi de doğru.
Kendine hâkimiyet
Petrol kralı John D. Rockefeller’in biyografisinde okumuştum. “Her akşam yatmadan önce o günün olaylarını aklımdan geçiririm” diyordu. “Nerede doğru yaptım, ne yanlış yaptım. Sonra kendi kendime öğütler veririm, ‘Oğlum John şurada yanlış yapmışsın, şu konuda çok uyanık ol!’ İyi sonuçlar elde ettiğim zaman da, kendi kendimi uyarır ayaklarımı yere basarım, ‘Aman dikkatli ol, başarı başına vurmasın yoksa hata yaparsın, daha yolun başındasın...’ diye.”
Ne de olsa çalışma hayatına 16 yaşındayken muhasebeci olarak başlamış, dünyanın gelmiş geçmiş en zengin işadamı olarak 98 yaşında ölene kadar da, her şeyin getirisini götürüsünü, aktifini pasifini ve sonunda da kârını hesap eden bir muhasebeci olarak kalmıştır. (Kâr diyorum, kâr-zarar değil, rahmetlinin zararla arası hiç iyi değildi.)
Yazar, JDR’ı ‘gerekmedikçe konuşmayan, ne istediğini çok iyi bilen ve kendini acımasızca kontrol edebilen biri’ diye özetliyordu :
“Kendini, şirketinin hizmetinde, mükemmel bir araç (enstrüman) haline getirmişti.”
Her hareketinin, her sözünün artısını eksisini, önünü arkasını, getirisini götürüsünü düşünen, düşünebilen, olumlu olumsuz (çünkü insan şirketinin çıkarına olduğunu düşünerek de heyecanla aşırılık yapabilir, kendini kontrol etmek derken bunu da kastediyorum) asla acele edip kontrolünü kaybetmeyen insanlar, elbette çok daha az hata yapıyor ve kendi çıkarlarını çok daha iyi kolluyorlar.
Akıl her zaman sevimli olmasa da gıpta edilecek bir meziyet.
Paylaş