İZMİR’i maalesef markalaştıramadık. Ama, üzülmeyin, Türk Patent Enstitüsü’ne göre İzmir’in markaları artmış.
Yaratıcılığın göstergesi olan patent ve endüstriyel tasarım başvuruları da. Dolar 2 TL’ye dayanmış, ocak ayında sanayi üretimi yüzde 21.3 gerilemiş, işsizlik başvuruları yüzde 7.3 artarak 136 bin olmuş, sanayide kapasite kullanımı 15.5 düşmüş. Bütün bunlar yeterince kara bir tablo. O yüzden biraz içimizi açacak, bilinçlendiğimizi gösteren bir konudan söz edelim. Kentimizi markalaştıramdık. Ama kentte yaşayan, iş yapan, üretenler ürünlerinin patentini almaya ve markalaştırmaya başlamış.
Önce rakamlara bakalım: İzmir, 2008 başvurularına göre 81 il arasında; marka ve patent başvurularında 3., ‘Faydalı Model’ başvurularında 4. ve ‘Endüstriyel Tasarım’ başvurularında 6. sırada yer almış. 2008 yılında 2002’ye göre marka başvuruları yüzde 86 artarak bin 769’dan 3 bin 295’e, patent başvuruları yüzde 230 artarak 37’den 122’ ye ulaşmış. Faydalı Model başvurularında ise yüzde 128 artarak 88’den 201’e, Endüstriyel Tasarım başvuruları yüzde 35 artarak bin 137’ye ulaşmış.
Zorunlu bilinçlenme
Bu ne anlama geliyor? Şu anda küreselleşmenin en büyük dezavantajını yaşasak da, bu yeni düzenin kıyısında ya da köşesinde de yer alsanız, rekabetin boyut değiştirdiği dünyada iş yapan herkes için, girişimcilik, yenilikçilik, Ar-Ge, markalaşma, tasarım ve inovasyon gibi kavramlar, başarının anahtarları sayılıyor. Marka ve patent başvurularında, Almanya ve Fransa’nın ardından Avrupa’da üçüncü konumda olan Türkiye’de İzmir, İstanbul ve Ankara’nın ardında yerini almış durumda. Yukarıdaki rakamlar, altı yıllık süreçte, İzmirli’nin fazlasıyla bilinçlendiğini, bu düzende yerini aldığını gösteriyor. Bu, sevindirici ama daha yolun başı. Aldığınız her markanın, patentin ya da endüstriyel tasarım hakkının gerçekten çok iyi olduğunu kabul etsek bile, bunlar ekonomide yerini bulmadan bu iş bitmez.