EĞER hala kendine, "Yahu nasıl oluyor da bu kadar artıları olan bir kent, istediği yerde olamıyor" diye soranlar varsa, son günlerde değişik gazetelerde süren tartışmalara bakabilir.
"Sen onu yaptın", "Asıl onu sen öyle yaptın", "Bu onların hatası", "Bu, şimdiki yönetimin beceriksizliği..." diye devam eder gider... Peki, ne mi olur?
Kayıkçı kavgasını duymuşsunuzdur, herhalde. Duymayanlar da şimdi neden söz ettiğimi anlayacaktır:
Kimsenin burnunun bile kanamayacağı, en ufak yaralanmanın yaşanmayacağı bir kavga türüymüş. Kavgayı hep çenesi en güçlü olan kayıkçı kazanırmış. Kavga müşteri kapmak içinmiş, ama kayıkçılar dışında izleyenler bunu bilmezmiş. En gürültülü kavgalarsa rıhtımda birbirinden uzak yere kayıklarını bağlamış kayıkçılar arasında olurmuş. Mesafe nedeniyle bağrış çağırış her yerden duyulurmuş. Kavgayı çenesi en güçlü olan, bıkmadan usanmadan bağırarak laf sıralayan kayıkçı kazanırmış. Ki, bu diğerinin pes ederek susmasıyla olurmuş.
Şimdi, kayıkçı kavgasını anımsadıktan sonra, son günlerdeki tartışmaya bakalım. Aktörler kim? Bu kenti yıllarca yönetmiş, ister kabul edin, ister etmeyin, önemli, saygın kişiler. Ne yapıyorlar? Birbirlerinin dönemine suçlamalarda bulunuyorlar. Konu kent için önemli sorunlar; Dünya Ticaret Merkezi, yeni İzmir (Turan) bölgesi, metro...
Bunun geçmişe yönelik hesaplaşma olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bu bir hesaplaşma değil. Yıllardır ara ara süre gelen bir kayıkçı kavgasıdır. Hesaplaşmada, hesap gerçekten kapatılır. Bir gün umarım bu hesaplaşma olur ve İzmir olarak, geçmişle hesabımızı kapatır, yolumuza bakarız. Ancak, o güne daha çok var, sanırım.
Kısır döngü
"Madem öyle, ne diye sayfalarınıza taşıyorsunuz bu tartışmaları" diye düşünen de olacaktır. Hemen, söyleyeyim: Biz, gazeteciler olarak, bu konuları severiz. İçinde kavga olsun, hareket olsun, heyecan olsun... Hele hele, haber sıkıntısı çekildiği bu dönemde... O yüzden top gazetecilere atılmamalı. Bu tartışmaların sonuçsuz olduğunu, hem gazeteciler, hem de okuyucular olarak, hepimiz biliyoruz. O yüzden de, tanık olduğumuz bu kavgaya, içten içe, "Boş ver... Yaptıkları sadece kayıkçı kavgası" diyoruz.
İdeal olan mı? Aslında ideal, herkes için farklılık gözetebilir. Sizin için ideali temsil eden örnek önemli. Ama her koşulda, kentin iyiliği düşünüldüğünde, ortak payda ve anlaşma kelimeleri anahtar konumunda. Ama bunun için de o yönde bir irade şart. Bu konuyu en iyi şekliyle anlamak ve olabileceğini tahmin etmek için şu soruyu kendimize sormalıyız: Bu tartışmanın aktörlerinin bir araya geldiğini ve bu konuyu kentin iyiliği yönünde çözdüğünü hayal edebiliyor muyuz?
Yanıtı kolaylaştırmak için, daha önce de yazdığım Mevlana’nın bir sözünü anımsatayım: "Aynı dili konuşan değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir." Kavga eden kayıkçıların aynı dili paylaştığını gayet iyi biliyoruz, değil mi? Peki, hepimizin öznesi olan İzmir için aynı düşünceleri paylaşıyorlar mı? Kötü düşündüklerini hiç sanmıyorum, ama bu kent bu kısır döngüyü değil, çözümü hak ediyor.