Paylaş
Tiroid kistleri yaygın görülmekle birlikte, bu kistlerden çoğunluğu iyi huyludur ve ilaçla tedavi yetmektedir. Ancak olgulardan bazılarında kötü huylu tümör tespiti sonucu cerrahiye ihtiyaç duyulmaktadır. Tiroid kanseri ve cerrahisi üzerine merak ettiklerinizi hafta boyunca sizlerden gelen sorular doğrultusunda halen Ankara Güven Hastanesi’nde meme hastalıkları ve endokrin cerrahi alanında çalışmalarını sürdürmekte olan Prof. Dr. Serdar Özbaş’la konuştuk.
- Tiroid kanserinin tipleri nelerdir? Cerrahi müdahale şart mıdır?
- Tiroid kanseri tedavisinin en etkili yöntemi cerrahidir. Tiroid kanserlerinin büyük çoğunluğu (yüzde 85-90) diferansiye kanserlerdir yani bu hastalıkta hayati risk çok düşüktür. Olguların büyük bölümünde uygun bir tedaviyi takiben 20 yıllık yaşam beklentisi yüzde 95’in üzerindedir. Diferansiye tiroid kanserlerinin (papiller ve foliküler kanserler) tedavisinde ilk basamak cerrahidir. Daha az görülen ancak diğerlerine göre biraz daha agresif seyreden medüller tiroid kanseri için de tedavide ilk basamak cerrahidir. Genel olarak tiroid kanseri denildiğinde papiller tiroid kanseri anlaşılır.
- Cerrahi tedavinin şekline nasıl karar verilir?
- Tiroid bezi kanserlerinin cerrahi tedavisinde temel yaklaşım total tiroidektomidir (tiroid bezinin tamamının çıkartılması). Tiroid bezinin sağ ve sol tarafta yer alan 2 lobu, ortada bunları birbirine bağlayan istmus denilen bir bölüm ve bazen istmusttan yukarıya dil köküne doğru uzanan (piramidal lob) bulunur. İnce iğne aspirasyon biyopsisi diferansiye tiroid kanseri tanısını koydurmada oldukça güvenilir bir yöntemdir ve böyle bir tanı geldiğinde tedavinin ilk basamağı cerrahi olmalıdır. En sık görülen papiller kanserler lenfatik yollarla yayılım yaptığından ve tiroid bezi içerisinde çok odaklı bulunma ihtimali de oldukça fazla olduğundan temel cerrahi yaklaşım total tiroidektomidir. Gözle görülür bir tiroid dokusu bırakılmamaya çalışılır. Bu yöntem hastalığın tekrarlama (nüks) olasılığını azaltmakta ve ameliyattan sonra yapılacak radyoaktif iyot tedavisi gibi cerrahi olmayan tedavi yöntemlerinin etkinliğini de en üst düzeye çıkarmaktadır.
AMELİYATIN TEKNİĞİ ÖNEM ARZ EDİYOR
- Tiroid kanserinin cerrahi tedavisinde çevresel lenf nodlarının çıkartılmasına gerek var mıdır?
- Tiroid kanseri cerrahisinde güncel konulardan bir tanesi santral lenf nodu diseksiyonudur (çıkartılmasıdır). Son yıllarda yapılan çalışmalar göstermiştir ki, tiroid papiller kanserleri erken dönemde santral lenf nodlarına yayılım yapabilmektedir ve bu oran yaklaşık olarak tanı anında yüzde 30-50’dir. Santral bölge olarak adlandırılan alan kabaca tiroid bezinin hemen çevresinde ve alt kısmında yer alan lenf nodlarıdır. Bu bölgedeki lenf nodlarında operasyon öncesi ya da operasyon sırasında metastaz yani yayılım saptanırsa, total tiroidektomiye ek olarak bu bölgenin de cerrahi olarak çıkartılması (diseksiyonu) gerekmektedir. Bu işleme terapötik santral lenf nodu diseksiyonu denmektedir. Kanıtlanmış bir lenf nodu metastazı yoksa bu alanda yapılacak işlemin tedavi başarısına katkısı net değildir. Profilaktik diseksiyon olarak adlandırılan bu işlemin yapılması endokrin cerrahın tercihine göre değilmektedir.
Boyun yan tarafında yer alan lenf nodlarına (lateral servikal lenf nodları) metastaz varlığında operasyon boynun bu bölümüne doğru genişletilmelidir. Ancak bu alanda kanıtlanmış bir yayılım yoksa profilaktik yani koruyucu lenf diseksiyonuna gerek yoktur.
Diferansiye tiroid kanserlerine oranla daha nadir görülen medüller kanserlerin biyolojik davranışı daha agresiftir. Medüller kanserin tedavisinde cerrahi dışında bir alternatif olmaması nedeniyle bu hastalarda yapılacak ameliyatın tekniği de biraz daha önem arz eder ve her zaman santral lenf nodlarını da içerecek şekilde planlanmalıdır.
RİSKLER ARASINDA SES KISIKLIĞI VAR
- Cerrahi tedavinin olası riskleri nelerdir?
- Tiroid cerrahisinin en önemli iki komplikasyonu ya da diğer bir deyişle riski, ses kısıklığı (ses tellerine giden sinirlerde yaralanma) ve serum kalsiyum değerinde düşmeye (vücudun kalsiyum dengesinin sağlanmasında önemli rol alan paratiroid bezlerde olabilecek hasarlanma) bağlı şikayetlerdir. Tecrübeli ellerde yapıldığında operasyona bağlı kalıcı komplikasyon gelişme riski %1’in altındadır. Geçici şikayetler (ses kalitesinde değişiklik ve parmak uçlarında karıncalanma, vs) erken dönemde görülebilirler ancak genellikle 2-3 hafta içerisinde düzelirler.
Bizler operasyon sırasında bu komplikasyonlardan kaçınabilmek amacıyla maksimum gayreti gösteririz. Bu amaçla operasyon sırasında ameliyat alanını büyüten loop’lar (büyüteç) ile çalışılır ve eğer imkan varsa operasyon süresince sinir monitorizasyonu yapılarak ses tellerine giden sinirlerde bir yaralanma olmasından kaçınılmaya çalışılır.
- Ameliyat sonrası yapılması gerekenler nelerdir?
- Tiroid kanseri cerrahisinden sonra sıklıkla 24 saat hastanede takip edilen hasta ertesi gün önerilerle taburcu edilir. Sanılanın aksine ilk akşam hastanın yemek yemesinde ve ameliyattan sonra konuşmasında bir sakınca yoktur. Operasyon sonrası kişinin hayatını idame ettirebilmesi için gerekli olan tiroid hormonunu dışarıdan ilaç olarak vermek gerekir. Bunlar çok güvenli ilaçlardır ve önemli hiçbir yan etkileri yoktur. Hayat boyu uygun doz hesaplanarak güvenle kullanılabilirler.
Operasyon sonrası patolojik değerlendirme sonuçlarına göre tümöre ve yayılımına ait parametreler dikkate alınarak, bazı hastalara halk arasında atom tedavisi olarak da adlandırılan radyoaktif iyot tedavisi önerilebilir. Radyoaktif iyot tedavisi için en uygun zaman operasyondan sonraki altıncı haftadır.
KISACA SERDAR ÖZBAŞ
Prof. Dr. Serdar Özbaş 1969 yılında Ankara’da doğdu. Orta ve lise öğrenimini 1980–1987 yılları arasında Ankara Atatürk Anadolu Lisesi’nde, yüksek öğrenimini ise 1987–1993 yılları arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tamamladı. Aynı fakültenin Genel Cerrahi Anabilim Dalı’nda 1993–1998 arasında uzmanlık eğitimini aldı. Sırasıyla 2000 yılında yardımcı doçent, 2004 yılında doçent ve 2009 yılında profesör oldu. Kariyerinin bir bölümünü yurt dışında geçiren Serdar Özbaş şu anda Ankara Özel Güven Hastanesi’nde meme hastalıkları ve endokrin cerrahi alanında çalışmalarını sürdürmektedir.
SİZ SORUN, UZMANLAR YANITLASIN
Önümüzdeki hafta konumuz aort anevrizması. Aort damarımız kalbimizden pompalanan temiz kanı vücudun diğer damarlarına aktaran ana damardır. Çoğu zaman damar sertliği ve bozuklukları sonucunda bu ana damarda da genişleme (balonlaşma) yani anevrizma görülebilir. Bu damarın yırtılması ölümle bile sonuçlanabileceğinden tespiti önemlidir. Bu önemli konuyu Medicana International Ankara Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Neyyir Tuncay Eren’le konuşacağız. Aort anevrizması ve tedavisi hakkında sormak istediklerinizi bana hafta boyunca skalyoncu@hotmail.com adresinden ulaştırabilirsiniz.
Paylaş