Diş hekimliği uygulamaları günümüzde çok gelişmiş durumda. Estetik diş hekimliğinde birkaç branş bir araya gelerek estetik uygulamalar yapıyor. Burada ana amaç, kişinin dişlerinin ve gülüşünün daha güzel, daha iyi hale getirilmesi. Ve tabii ki dişlerdeki problemlerin çözülmesi...
* * *
Estetik diş hekimliğinde her gün yenilikler sunuluyor. İşte biz de bu hafta, estetik diş hekimliğinin uygulama alanlarını ve neleri kapsadığını Ankara A Clinica Dent Ağız ve Diş Sağlığı Polikliniği’nden Diş Hekimi Ezgi Erdenol ile konuştuk.
Virüs dünya gündemine oturduğunda biz de evde oturmaya başladık. Karantina sürecinde
mutfakta bolca vakit geçirerek belki de stresimizi yiyerek hafifletmeye çalıştık ve devam eden süreçte belki biraz kilo aldık. Peki tüm dünyayı saran COVID-19 hastalığından korunmak için nasıl beslenmeliyiz, neler yemeliyiz ve bağışıklık sistemimizi nasıl güçlendirmeliyiz? Tüm bu soruların cevabını Diyetisyen Derya Şahin yanıtladı.
Normal doğumla dünyaya gelen bebeklerin vajinal florayı almaları sayesinde bağışıklıklarının daha güçlü olduğunu, çocukluk çağı alerjik hastalıklara daha az yakalandıklarını ve okul başarılarının bile olumlu yönde etkilendiğini gösteren pek çok çalışma yayımlandı.
Bununla birlikte normal doğum yapan annelerin, anne-bebek bağlanma sürecinin daha sağlıklı geliştiği, kadının bedenen ve ruhen annelik sürecine daha hızlı adapte olduğu ve emzirme ve süt miktarını artırdığını da biliyoruz.
Normal doğumu kolaylaştıran birçok yöntem vardır. İşte bu konuyla alakalı kendisi de normal doğum yapmış ve o anları yaşamış bir hekim olan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Aslıhan Yazıcıoğlu’ndan bilgi aldık.
BİRÇOK BİLİNMEZLİK İÇERİYOR
Tüm diğer yapılar gibi cildimiz de yaş alıyor ve her geçen gün yaşlanıyor. Peki cildimizdeki bu değişikliklerin daha az olması için neler yapılabilir? İşte bu soruyu, Mayasante Merkezi Medikal Estetik Uzmani Dr. Serkan Öztürk’e sordum.
* * *
“Yaşlanma ile beraber yapıtaşlarının yavaş yavaş bozulması ve yer çekiminin de etkisi sonucu yüzümüzde sarkmalar, renk-ton değişiklikleri, doku kalitesinde azalmalar, ince kırışıklıklar oluşuyor. Tüm bu değişiklikler içerisinde belki de bizi en çok etkileyen yer çekiminin de katkısı ile oluşan sarkmalar. Daha derin burun dudak arası, oluk çene hattında belirgin sarkma, boynumuzdaki sarkmalar... Tüm bunlar olmasını istemediğimiz ve zamanın bize verdiği çok da hoşumuza gitmeyen hediyeler. Cildin toparlanması ve daha az sarkması için uygulanan tüm medikal estetik yöntemler kollagen sayısını ve kalitesini arttırmayı amaçlıyor. Bu yöntemler içerisinde çok yeni kullandığımız bir uygulama olan robotik liftingden bahsetmek istiyorum. Cerrahi olmayan yüz toparlamada kullandığımız özel bir radyo frekans teknolojisi. Aslında radyo frekans yöntemini medikal estetik uygulamalarında yıllardır kullanıyoruz. Bu yöntemde amaç ısı ile kollagen uyarılmasıyla cildin toparlanmasını sağlamak.
* * *
Bu sebeple anlaşılması oldukça zor olan virüs, hayatımızda daha duracak gibi duruyor. Bazı insanlarda ağır, bazılarında hafif geçmesi hatta bazılarında belirti vermemesi durumu İngiltere’de yapılan bir çalışmada genetik etkenlere dayandırıldı.
SEMPTOMLARDA YÜZDE 50 ETKİLİ
İngiltere’de King Collage London’daki bilim insanları, koronavirüs kapmış kişiler üzerinde genetikle ilgili çalışmalar başlattı. Ateş, yorgunluk, koku ve tat kaybı gibi önemli koronavirüs semptomlarının, vakaların yüzde 50’sinde genetik olarak belirlendiği düşünülüyor. Özellikle ikizler üzerinde yapılan çalışma genetik faktörlerin semptomlar için etkili olup olmadığında belirleyici oldu. Bilim insanları, kişide sayıklama, ateş, yorgunluk, nefes darlığı, ishal, tat ve koku kaybı semptomlarının gelişmesinden neredeyse yüzde 50 oranında genlerin sorumlu olduğunu fark etti. Ancak kısık ses, öksürük, göğüs ağrısı ve karın ağrısı gibi semptomların etraftaki ortamdan kaynaklanabileceği düşünülüyor. Bazı insanlarda sadece koku ve tat kaybına sebep olan koronavirüsün, ikizlerde yapılan çalışmayla bu etkilerin genetik etkenlere bağlı olduğu ve bunlara göre kişinin koronayı nasıl geçirdiğinin tespit edildiği de belirtiliyor.
YAYILIMI ÖNLEMEDE KARANTİNA ÖNEMLİ
Ancak bu ilaçlar yurt dışından geldiği için ülkemizde yüksek fiyatla satılıyor ve çoğu hastanın erişimi sağlanamıyor. Bu konuya eğilen Yeditepe Üniversitesi, özellikle menopoz döneminden sonra kadınlarda kemik erimesi ve kıkırdak aşınmalarında kullanılan paratiroid hormonunun kopyasını geliştirmeyi başardı.
KALSİYUM DENGESİ BOZULUR
Paratiroid, tiroid bezinin arkasında yer alan bezlerdir. Paratiroid bezinin işlevi, kalsiyum dengesinin sağlanması için gerekli olana parathormon salgısının oluşturulmasıdır. Bu salgı, sinirlerin, kasların, böbreklerin, kalbin ve kemiklerin normal işlevlerini görmelerini sağlar. Bezlerde bir hasar oluştuğunda kalsiyum dengesi bozulur ve bu durum vücutta kalıcı hasarların meydana gelmesine neden olabilir. Menopoza giren kadınlarda da bu hormonun işleyişinin bozulmasıyla kemik ve kıkırdak yapısında bozulmalara sebep olduğu ve bu sebeple bu hormon ilaçlarına ihtiyaç duyduğu belirtiliyor. Biyobenzer dediğimiz hormon yapısında ilaçlar bu hormonların eksikliğinde, işlev kaybı gibi durumlarında hormon yerine kullanılabiliyor. Yani vücut işlerliği sürmesi için çalışmayan hormon yerine yapay olanı veriliyor. Çoğu hastanın da fiyatları sebebiyle ulaşamadığı bu ilaçlar için Yeditepe Üniversitesi uzun zamandır sürdürdüğü çalışmalarını tamamladı.
MR, isminden de anlaşılacağı gibi, biyolojik dokuları görüntülemek için güçlü manyetik alanlar kullanır. Farklı dokuların güçlü manyetik alanda farklı görünmesi temel alınarak, beyin dokusunun yapısal özellikleri MR yardımıyla incelenebilir. Beyindeki hasar ve kayıplar, gri ve beyaz madde farklılıkları, tümörler bu şekilde belirlenebilir. Yeni MR tekniğiyle ise beyindeki nöral aktiviteler dolaylı olarak ölçülebiliyor. Yani yatağa bağımlı hastaların beyin fonksiyonlarını görmek fonksiyonel MR görüntüleme yöntemi ile artık mümkün. Bu yeni nesil 3 tesla MR yöntemiyle ilgili Ankara Çukurambar Tesla MR Görüntüleme Merkezi doktorlarından Radyolog Uz.Dr. Mahmut Duymuş’dan bilgi aldık.
BEYNİN AKTİVİTESİNİ ÖLÇER
Geçici olarak ilaçlar ve fizik tedaviyle çözüm bulunabilse de büyük ihtimalle ağrılar geri dönebiliyor. Yüksek İhtisas Üniversitesi ve Ortopedi Ankara Kliniği’nden Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Murat Seven, kronikleşmiş ve inatçı ağrıların tedavisinde yeni kullanılmaya başlanan ‘kombine ağrı tedavisi’ hakkında bilgiler verdi.
YÖNTEMLER BİRLİKTE UYGULANIYOR
“Bel ve boyun fıtıkları başta olmak üzere diz, omuz, kalça ve diğer kas iskelet sistemi ağrılarının tedavisinde, tek bir tedavi yöntemiyle iyileşmeyen dirençli ağrılarda en az üç ayrı tedavi yönteminin uygun sırayla, uygun doz ve karışımla seçilmiş hastalara uygulanmasına ‘kombine ağrı tedavisi’ deniyor. Bu yöntem, tek tek kendini kanıtlamış tedavi uygulamalarının birlikte kullanılması şeklidir.
HÜCRE OLUŞUMUNA KATKI SAĞLIYOR