Paylaş
Doktorunuza danışmadan, asla söylenenlere itibar etmemenizi önermiştim. Özellikle de zayıflama konusunda, büyük aldatmaların yaşandığını biliyordum. Bu uğurda alınan pek çok bitkisel ilacın, ölümlere yol açtığı haberleri, gazetelerde çok sık yer almaya başlamıştı. Yazımın ardından, pek çok tehdit aldım. Umursamadım. İzmir Eczacı Odası Başkanı Tuncay Sayılgan, o tarihte bir mail atmıştı;
“Sayın Şenay Düdek; Öncelikle insan sağlığını doğrudan ilgilendiren bitkisel kökenli ürünlerin, bilinçsizce kullanılmasına, bu ürünlerin çeşitli kanallardan, sadece daha fazla satış yapmaya yönelik aldatıcı reklamlarına karşı, aydın kimliğinizle, koyduğunuz yürekli karşı duruşa ,samimi ve duyarlı yaklaşımınıza bir kez daha teşekkür ediyorum” diyordu. Araya seyahatler girdi. Hafta sonu kendisini aradım. Yönetim Kurulu Üyeleri ile birlikte buluştuk. Sohbet ettik. Bakın bu sohbet toplantısından, sizleri ilgilendiren ne kadar önemli notlar çıktı;
Kilo yüzünden, canından oluyorlar
Aslında sorunun başlangıcı 1984-85 yıllarına dayanıyor. O tarihlerde, hükümet, bitkisel kökenli ilaçların ruhsatlarının Tarım Bakanlığı’nca verilmesine, izin verince bu günkü sorunlar yaşanmış. Yaşanmaya da devam ediyormuş. Çünkü bir ilaç, ister Türkiye’de üretilsin, ister ithal edilsin, ruhsat almak istenildiğinde, Sağlık Bakanlığı’nca ciddi tahliller ve bilimsel araştırmalar yapılıyormuş. Her ilaç ruhsat alamıyor, alanlar ise, en az bir yılı aşkın süreyi beklemek durumundaymış. Tarım Bakanlığı ise bir hafta-on gün gibi kısa sürelerde ruhsat vermeye başlanmış. Üstelik de yeterince incelenemeden. İşte bu kadar hızlı ruhsat alınmaya izin verilince de, her yıl yüzlerce bitkisel kökenli ilaç, yurdumuza girmeye ve bilinçsizce kullanılmaya başlanmış. Özellikle kadınlarımız, yaz ayları öncesi hızla kilo vermek için bu ürünlere rağbet çok ediyormuş.
“Son yıllarda aslında kadın-erkek, reklamlarla da pompalanan bu ürünlere büyük ilgi duyuyor” diyen Başkan, sözlerine şöyle sürdürüyor;
“Kilo vermede istenilen sonuçlar elde edilmediği gibi, ne yazık ki bir çok vatandaşımızda, önemli sağlık sorunları ortaya çıkıyor. Üstelik adı geçen ilaçlar, incelendiğinde, formülünde yazan etken maddeler dışında, ülkemizde kullanılması yasaklanan maddeleri, hem de yüksek dozlarda içerdiği gerçeği ortaya çıktı. Zayıflamak, kilo vermek uğruna, sağlığını, hatta yaşamını kaybedenler bile oldu.”
Ruhsatları, Sağlık Bakanlığı vermeli
Sağlık Bakanlığı 6 Ekim-2010 tarihinde bitkisel ürünlerle ilgili bir yönetmelik yayınlamış. Ancak son derece kısıtlı içeriği olan bu yönetmelik, sorunların çözümüne bir katkı sağlamamış. Sayılgan ve Yönetim Kurulu üyeleri; “Tarım Bakanlığı’ndan ruhsat alınmasını engellemek gerek. Ruhsatlar yalnızca Sağlık Bakanlığı’nca verilmeli” diyorlar. Ve halkımızı bilinçlendirmeye davet ediyorlar. Nasıl mı? Buyurun;
? Bitkisel ürün zararsızdır, dilediğince kullanabilirsin yaklaşımı doğru değildir.
? Kişinin mevcut rahatsızlıkları da göz önünde tutularak, her ürün herkes tarafından kullanılmamalıdır.
? Ayrıca ürünlerin içerdikleri etken maddeler nedeniyle, birlikte alınması bile önemli sakıncalar yaratabilmektedir.
? Bitkisel kökenli ürünlerin eğitimini alan, tek meslek grubu olan eczacılara ve hekimlere danışılmadan, hiçbir ürün reklam ya da tavsiye ile kullanılmamalıdır.
? Yaşamın temeli sağlıktır ve insan sağlığını hiçe sayarak ticaret yapılamaz...
Olacağı buydu Beren’in suçu ne?
Genç, yetenekli, güzel ve de milyarlar kazanıyor. İşinin hakkını da veriyor. İki dizisini de izlemedim, amma en yakınlarımdan ve magazin basınından duyuyorum, takip ediyorum. Beren Saat bu kızın adı. Fakat başarısını kutlayamıyor. Alın teri ile kazandığını harcayamıyor. Yaşıtları gece kulüplerinde pistlerde çılgınca dans ederken, sevgilileriyle aşk yaşarken, onunda canı çekiyor. Fakat nerede? Hafta sonu Taksim’de bir bara gidiyor. Yanında rol arkadaşı Esra Dermancıoğlu. İkisi de hanım hanımcık giyinmişler. Giyinmeseler ne olur? Tam eğlenirlerken, bir kaç davar, iki ayaklı hayvan Beren’e, ‘Fatmagül’ün suçu ne?’adlı dizisindeki tecavüz sahnelerine dair çirkin, aşağılık espriler yapıyor. Aynı barda eğlenen bir gay arkadaşım anlattı. Gazetelerde de yer aldı zaten. Filmdeki tecavüz sahnelerini, gerçek sayan, iki ayaklı hayvanların çok olduğu bir toplum olduk. Gazetelerin üçüncü sayfaları tecavüz haberleriyle dolu. Beren’in sucu ne? Ama olacağı buydu... Cehaletin prim yaptığı, toplam 4 milyon kişinin gazete okuduğu bir ülkede bu tarz sahneler bence reyting uğruna artık konulmamalı...
Bu nasıl yas?
Pazar günü, tüm gazetelerde çıkan bu fotoğrafı, belki on kişiye gösterdim. Çağdaş İnaltay’ın bol jöleli saçları, sinek kaydı traşı. Kızının cenazesine kuaförden çıkmış gibi gelen bir baba. Şoke oldum. Herkes “haklısın” demesi üzerine de köşeme koydum. Haberi okumayan, ya da duymayanınız kalmamıştır. Çağdaş-Berat İnaltay çifti Karamürsel’de, Başdeğirmen Deresi’nin üzerindeki köprüde canları, yaşam kaynakları evlatları, ikizleri Miray ile Omay’ın, fotoğraflarını çekerken, köprü çöküyor. İkizler azgın sulara kapılıyor. Baba Miray’ı kurtarırken, Omay Allah’ın takdiri ilahı. Melek olup, göğe uçuyor. Müthiş bir trajedi. Buraya kadar durum çok açıklı ve yaralayıcı. Gözümün yaşı dinmedi. Fakat Çağdaş İnaltay’ın bol jöleli saçları, sinek kaydı traşı ile kızının tabutu başındaki fotoğrafı nedir Allah aşkına? Haksız mıyım? Bu nasıl yas tutma? Biz nasıl bir millet olduk. Cenazeye, düğüne gider gibi gidiyoruz. Üstelik de evlat cenazesine!
Paylaş