Cengiz Abazoğlu’nun 10 Mayıs’taki defilesinde ilk kez podyuma çıkarak bir kez daha gündeme gelen Esin Maraşlıoğlu’yla Baltalimanı sahilindeki muhteşem Boğaz manzaralı evinde konuştuk.
Moda ve sosyete dünyasının en gözde ve seksi kadını, beş yıl aradan sonra verdiği bu ilk röportajında, kızıyla ilişkisinden özel yaşamına kadar her şeyi anlattı.
Çocukluk yıllarınıza ait ilk neler geliyor aklınıza?
Çok şanslıydım. Allah tarafından büyük hediyelerle geldim bu dünyaya. İyi, varlıklı ve sevgi dolu bir ailenin üyesi olarak doğdum. Sonra sınavlar ve Alman Lisesi’ni kazanmam. IQ’m yüksekti. O zamanlar altın çocuklar seçilirdi. Ben de hep altın çocuk olurdum. Sonra da bir anda büyüyüp, serpilmem geliyor aklıma. 12 yaşında bugünkü fiziğime sahip oldum. Yani yaşım ile fiziğim arasında bir tuhaflık vardı ve bunu nasıl idare edeceğimi o yaşlarda bilemiyordum. Herkes deli gibi bana bakardı. Ancak ben, neye baktıklarını hiçbir zaman anlamazdım. İçinde küçücük bir kız, fakat dışarıda ise kocaman bir kadın silüeti vardı.
- Alman Lisesi’ndeki Esin nasıldı?
Çok popülerdi. Okulda 1200 kişi vardı. Yürürken kalabalık yol açar ve hepsi bana bakardı. Bu durum bana çok normalmiş gibi geliyordu. Çünkü hep böyle yaşıyordum. Öbür türlü bir yaşamı bilmediğim için ilgi odağı olduğumun farkında değildim. Ne zaman ki resmin dışına çıkıp, uzaktan bakmaya başlıyorsunuz, o zaman hayatı anlamaya başlıyorsunuz.
Kendi elbisemi yapardım
- Babanız Kahramanmaraşlı. Nasıl bir ilişkiniz vardı?
Rahmetli babam benim için idoldü. Aramızda çok güçlü bir bağ vardı. Ve birbirimizin zekasına hayrandık. Çok entelektüel olmasına rağmen standart bir babaydı. Doğulu olmasından dolayı geleneklerine bağlı ve hayata karşı bir tavrı vardı. Mesela, ‘Seni çok seviyorum kızım’ diye sarılan bir baba değildi. Bunu sonradan kırabildik. İstanbul’a okumaya gelmiş, üniversite eğitimini tamamladıktan sonra tekstil sektörüne girmişti.
- Baba mesleği mi sizi etkiledi. O yüzden mi modacı olmaya karar verdiniz?
Alman Lisesi’ne giderken babamın iş yerine çok sık gidip gelirdim. İlk kumaşlarla tanışmam o yıllardır. İlk gördüğüm şey ise, iplik, iplikten kumaş ve kumaştan neler yapıldığıydı. İşte bu yapım aşamaları benim yaratıcı tarafımı çok geliştirdi. İpliğin, elbiseye dönüşümünün yolculuğunu izlerken, kumaşı elime alıp ‘şunu yapalım’ gibi müdahale etme yaşım 12’dir. ‘Modacı’ gibi isimler neye göre veriliyor bilmiyorum. Ama ben, 12 yaşından itibaren kendi elbiselerimi, hep kendim yaptım. Canım ne giymek istiyorsa onu kendime uyguladım ve giydim.
- Sonra üretmeye mi karar verdiniz?
Üzerimdekileri görenler, ‘Biz de bundan istiyoruz, nereden buldun’ gibi sorular sormaya başlayınca, üretmeye başladım. Ve mağazalar açtım. Bu 8 yıl sürdü.
- Sonra ne oldu?
Bu işten yeteri kadar alkış alınca devam etmek istemedim. Hayat boyu aynı şeyi yapmak bana göre değil. Ticari bir kaygı ile yapmak istemediğim bir döneme gelince de bıraktım. Şu an geldiğim noktaya, bir ara olarak bakıyorum. Aile şirketiyle ilgileniyorum, mağazalar var. Ancak üç, dört yıldır sadece kendimleyim ve hayatı keşfetmeye çalışıyorum. Hayatın o çok hızlı akar halinde fark edemediğim bir çok şeyi, hayatı biraz yavaşlatıp fark etmek istedim. Bu biraz da, babamı kaybettikten sonra oluştu. Keşke herkesin hayatı yavaşlatmak gibi bir lüksü olsa. Koşuşturmayı durdurduğum andan itibaren, hayatı yaşadığımı anladım.
Evlenmek istedim, evlendim
- 12 yaşında bugünkü fiziğe sahip olduğunuzu söylediniz. Hiç mankenlik ya da oyunculuk teklifi aldınız mı?
Çok teklifler geldi. Özellikle de tatillerde. Mesela kaldığımız tatil köyünde defileler yapılırdı. Ben bayıla bayıla katılırdım bu aktiviteye. Çünkü sahne üzerinde olmayı seviyordum. Beni heyecanlandırıyordu. Orası benim için uçma noktasıydı. İşte bu dönemlerde herkes anneme, ‘Bu kızı manken yapalım, oyuncu olsun’ diye teklif getirirdi. Ancak kimse babama bir şey söyleyemezdi. Onun öyle bir duruşu vardı ki, söylemeye cesaret edemezlerdi. Ben ise hem sahnede olma duygusunu seviyordum hem de ‘Ne işim var’ diyordum. Sonra evlendim zaten.
- Kaç yaşında evlendiniz?
17 yaşındaydım. Her zaman olduğu gibi yapmak istediğim şeyi yaptım ve evlendim. İyi ki yapmışım. Benim hayatta yapmak isteyip de yapamadığım hiçbir şey olmadı. Bu çok büyük bir tatmin. Evlendikten bir yıl sonra da kızım Melissa dünyaya geldi. Evcilik oynar gibi Melissa ile 24 saat oynadım. Müthiş bir keyifti.
- Kendinizi tam ifade ettiğinizi düşünüyor musunuz? Çünkü sürekli sizden, ‘güzel ve seksi’ kadın diye bahsediliyor...
Açıkçası ben de bu kadarının bilinmesini istiyorum. Çünkü geri kalan özelliklerimin bilinmesine gerek yok. Türkiye’nin o kadar çok problemleri var ki. Moda, yaşam stilleri ya da trendler, ekmek olmayan yerde pasta konuşmak kadar abes. Ben kendimi ifade etmeyi estetikle buldum. Ama bu, hayatımın ta kendisi değil. Ayrıca bana bakılan biçim değil, benim baktığım yer önemli. ‘Biliyor musunuz ben akıllıyım, ben zekiyim’ gibi şeyleri söylemeye gerek yok. Onu görebilen görüyor. Çevremdeki insanlara verdiğim his önemli. Orada da hiç problem yaşamıyorum. Ama tabii ki güzel olan her şeyi severim.
Objektifler beni transa geçiriyor
- Birkaç yıl önce pantolonunuzdan çıkan g-string’inizle günlerce konuşuldunuz...
Standart olan hiçbir şeyi sevmiyorum. Vasat olmak bana göre değil. Tabii ki çok konuşuldum çünkü kimse dünyanın trendlerini takip etmiyor. Nitekim Madonna ve Kylie Minoque da kullandı bu stili. Ayrıca ben bir bankada çalışmıyorum.
- Biraz da anarşist ruhlu bir kadınsınız...
Evet anarşist ruhlu bir kadınım. Okulda da böyleydim. Standart bir yolda, koyun sürüsünün içinde olmak istemem. O koyun sürüsü beni rahatsız etmez ama herkes sola giderken benim canım sağa gitmek istiyorsa, bir saniye bile düşünmeden giderim. Hayat çok kısa. Kim ne der diye yaşanmaz. İstediğimi yapmazsam benim canım ağlıyor. Ben canımı ağlatmak istemiyorum. Yapabildiğim kadar, canımın istediği her şeyi yaşamaya gayret ediyorum hayatta. İstemediği hiçbir şeyi de yapmamaya.
- Yani modelliği ya da mankenliği de canınız istediği için yapıyorsunuz.
Evet canım istiyor ve seviyorum. Aslında 15 yaşındaki Esin’in yüreğinin bir kenarında kalan bu işi, bir kulbunu bulup, babamın da gururunu incitmeden yapmayı başardım. Hayatta en mutlu olduğum yer, objektif karşısı. Bir nevi aşk yaşıyorum orada. Transa geçiyorum.
Öncelikle bu benim için çok güzel bir duygu. Önemli bir modacıya ilham kaynağı olmak, gerçekten insanın gururunu okşuyor. Kendi deyişiyle, hayattaki duruşumdan, cesaretimden, derinliğimden ilham almış. Podyuma da Cengiz istediği için çıktım. Ayrıca bir hayır işiydi. Seve seve yaptım. Ve çok zevk aldım. İyi ki de çıkmışım. Fakat ‘Modellik mi, mankenlik mi’ derseniz... Kesinlikle modellik. Çünkü orada daha çok sensin...
Kızımla, hayatlarımıza ipotek koymadan yaşarız
- Kızınız Melissa ile ilişkileriniz nasıl?
Her şeyi paylaşan, birbirlerinden gizlisi saklısı olmadan yaşayan, iki tane insanız bu hayatta. Burada annelik, kızlık, çocukluk falan yok. Yaşantımızda herkes üzerine düşen vazifeyi yapıyor. Kimse, kimsenin hayatına ipotek koymadan yaşıyor. Melissa bu dünyaya gelecekti ve benim vücudumda geldi. Onunla muazzam bir anı birikimim var. Onu büyütmek bana çok büyük bir keyif oldu. Dediğim gibi ben kızımın bu dünyada büyümesine vesile oldum. Kendi egomu tatmin ettim. Bu kadar basit. Burada durumu o kadar ulvi yerlere taşımaya hiç gerek yok. Ancak onun saçının teline zarar geleceğini hissettiğim an, bir saniye bile düşünmeden canımı veririm. Ama o, o anda olacak bir şey. Yoksa normalinde iki tane insan bir arada, birbirinin hayatına ipotek koymadan düzgün bir şekilde yaşıyor. Aramızda muazzam bir sevgi bağı var. İşte bir nevi aşk...
- Erkek hayranlarınız çok. Kadınlar, kocalarından ya da sevgililerinden kıskanıyordur sizi. Bunu hiç hissettiniz mi?
Beni kadınlar daha çok beğeniyor gibi hissediyorum hep. Ayrıca kıskanan kadınlar da kapsama alanım içinde değil. Zaten çok yakınlarımla görüşürüm. Hayatımda çok hoş, çok kıymetli insanlarım var biriktirdiğim. Onlarla çok mutluyum.
- Peki aşık olduğunuzda... Yani nasıl bir erkek sizi etkileyebilir?
Benim dünyamı durdurabilen, beynimi ve ruhumu sürekli meşgul eden... Ve tabii ki aşkı etkiler. Daha doğrusu onun bana değil, benim ona aşık olmam beni etkiler. Beş yıl önce buna farklı bir cevap verirdim. Şimdi öyle düşünmüyorum.
- Hiç aşık oldunuz mu?
Evet, adı bende saklı...
-Siz hissettiğiniz zaman, yani aşık olduğunuz zaman ne oluyor?
Rüyada gibi oluyorum, büyüleniyorum. Dünya duruyor. Her şey onun ekseni etrafında dönüyor. Ben çok mutlu oluyorum. Çünkü her şey aşık olunca güzelleşiyor, hayatımda her şey bir anlam kazanıyor. Yoksa benim için güven, huzur falan önemli değil. Adrenalin, heyecan, aşk önemli.
- Sizi neden eşlerinizin dışında kimseyle yan yana görmedik?
İşte budur, bu adamdır hayatımın erkeği, dediğim gün göreceksiniz.
-Peki tekrar evlenmek...
Çoook olağanüstü bir durum olmadıkça, hayır...
- Nedir bu olağanüstü durum...
Aşk, heyecan, adrenalin, kreativite, kahkaha. Bunlar olursa belki...